GÜNDEM
S.
Ahmet ÇELİKER
Hakan
ANAÇ
Erozyon
Erozyon, yeryüzündeki ana materyalin (toprağın)
çeşitli nedenlerle aşınıp taşınması olayıdır (1). Erozyon başlıca
iki güç tarafından oluşturulur; Su ve rüzgar.
Tarifindeki basitliğe rağmen erozyon oldukça karmaşık ve güçlü
etkileri olan bir süreçtir. ABD gibi tarım alanında çok gelişmiş
bir ülkede bile erozyon nedeniyle kaybedilen toprak miktarı, ekim
alanlarının %44'ünde kabul edilebilir sınırları aşmaktadır ( 6).
İnsan etkisi olmadan ortaya çıkan doğal erozyonun miktarı ve
etkisi çok düşüktür. Bu nedenle erozyon denilince akla, insan
kaynaklı hızlandırılmış erozyon gelir. Bu çalışmada konu edilen
insan kaynaklı hızlandırılmış erozyondur. Çünkü, erozyon çoğunlukla
insanların yanlış arazi kullanımı ile ortaya çıkan bir toprak
bozulması sorunudur.
Dünya otlaklarının tahminen %73'ü aşırı büyüklükteki sürüler
tarafından bozulmaktadır. Tarım öncesi zamana göre üçte bir azalmış
olan ormanlar her yıl 17 milyon hektardan fazla küçülmektedir
(7). Nüfus baskısı veya ekonomik nedenler pek çok ülkede ekim
nöbetlerinin terk edilerek erozyona daha açık tek ürün yetiştirme
yöntemlerini yaygınlaştırmaktadır (6). Bütün bu uygulamalar erozyonun
etkisini ve yayıldığı alanları artırmaktadır.

Erozyonla taşınan toprağın asıl kaynağı insanlar tarafından tarım
için işlenmiş alanlar ile ormansızlaştırılmış veya aşırı otlatma
ile açık hale getirilmiş arazilerdir. Bu arazilerde oluşacak erozyonun
hızı iklim, topografya, toprak yapısı, bitki örtüsüne ve özellikle
arazi yönetim şekline bağlıdır.
Erozyon yavaş, sessiz ve tam olarak algılanamayan gerçek bir
krizdir. Depremlere, volkanik patlamalara ya da öteki doğal afetlere
benzemeyen bu insan yapımı felaket yavaş yavaş yayılmaktadır.
Uzun dönemde aşırı erozyona yol açan yoğun tarım, üretim desenleri
ya da marjinal alanların pulluk altına alınması gibi sıkça görülen
uygulamalar kısa dönemde üretim kazançları sağlayarak; sihirli
bir gelişme görüntüsü ve yanlış bir güven duygusu yaratmaktadır
(6).
ABD-Missouri'de yapılan bir araştırma ekim nöbetinin terk edilmesinin
erozyonu nasıl etkilediğini göstermektedir(Tablo 1). Toprak kaybının
verim azaltıcı etkisi gübreleme ve gelişmiş teknolojiler kullanılması
sayesinde maskelendiği için, arazi sahipleri çoğunlukla kayıplarını
anlayamamaktadır (6).
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü (KHGM) tarafından yapılan bir
araştırmaya göre, eğer örtü bitkilerinin ekili olduğu bir arazideki
aşınma miktarı 1 kabul edilirse, aşınmanın tahıllarda 5, endüstri
bitkilerinde 20 olacağı belirtilmiştir(4).
Nüfus artışının doğurduğu gıda ihtiyacı geçmişte tarıma açılmamış
olan marjinal arazilerin de pulluk altına alınmasına neden olmaktadır.
Ancak bu araziler aynı zamanda erozyona en açık arazilerdir. Bu
nedenle, özellikle yüksek nüfus artışına sahip az gelişmiş ülkelerde
erozyon ile nüfus baskısı arasında doğrusal bir ilişki gözlenmektedir(7).
Erozyonun toprak verimliliği üzerindeki direkt etkisi kadar önemli
bir sorun da taşınan toprağın barajlarda birikmesi ile oluşan
dolaylı etkisidir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde en önemli
kalkınma stratejilerinden birisini oluşturan barajların, üretimden
çıkmasının en önemli nedeni erozyondur. Mangla ve Ambuklao barajları
bunun çok tipik iki örneğini oluşturur. Pakistan'da bulunan Mangla
Barajı ekonomik ömrü en az yüz yıl olarak planlanmıştır. Ancak
su toplama havzasındaki eğimli arazilerin tarıma açılması ile
aşırı erozyon başlamış ve barajın ömrünü 25 yıl kadar kısaltmıştır.
Yapılan son tahminler (erozyonun artış hızını da dikkate alarak)
bu barajın 50 yıl içinde dolacağı şeklindedir. Filipinlerdeki
Ambuklao Barajı'nın da su toplama havzasındaki ormansızlaştırma
ve eğimli arazilerin tarıma açılması ile oluşan erozyon nedeniyle
planlandığı gibi 60 yıl değil 32 yıl sonra dolacağı tahmin edilmektedir
(6).
Barajlar akarsu üzerindeki en uygun yer tespit edilip oraya yapılırlar.
Bir barajın üretimden çıkması durumunda yeni barajlar daha az
uygun yerlerde yapılacaktır. Bu nedenle bir barajın üretimden
çıkması, yeni bir baraj yapılması zorunluluğundan daha fazlasını
ifade eder.
2. Dünyada Durum
Tarım öncesi dönemde doğal erozyon miktarı yıllık 9 milyar ton
iken günümüzde aşırı erozyo-nun ortaya çıkışı ile 24 milyar tona
çıktığı düşü-nülmektedir. Aradaki farkın nedeni insanların arazi
kullanımında yaptığı hatalardır (6).
Burada dikkat edilmesi gereken nokta insanlar hiçbir toprak faaliyeti
yapmasa da doğal erozyon olacağıdır. Ancak doğal erozyon zararlı
değildir. Doğal erozyonda taşınma hızı düşük olduğu için eksilen
toprak yeni toprak oluşumu ile tamamlanabilmektedir. Bu şekilde
taşınan topraklar akarsuların denize döküldükleri yerlerde verimli
alüviyal ovalar oluşturmaktadır. Ancak erozyon hızlanıp taşınan
topraklar yeni oluşum yoluyla karşılanamaz hıza ulaştığında artık
toprak kaynaklarında bir eksilme söz konusu olmaya başlamaktadır.
Tablo 2'de en fazla sediment taşıyan ırmaklar görülmektedir.
Sarı Irmak ve Ganj diğer ırmaklardan kat kat fazla toprağı denize
taşımaktadır. Bu iki ülkenin en önemli ortak özelliği yüksek nüfusunu
besleyebilme sorunu ile uğraşmalarıdır. Bu sorun aşırı erozyona
neden olan uygulamaları da beraberinde getirerek bir kısır döngü
yaratmaktadır.
Erozyon nedeniyle en çok toprak kaybeden ülke Hindistan'dır.
Ancak birim alanda en fazla erozyon Çin'de görülmektedir. Çin,
erozyonu ulusal bir tehdit olarak görmektedir. Eski Sovyetler
Birliği'ne dahil ülkeler erozyon kayıpları konusunda 3. sırayı
almakta iken bugün 3. sırada ABD yer almaktadır. Ancak ABD erozyonla
savaş konusunda en kapsamlı mücadeleyi yapan ülkedir. Ayrıca kayıpların
%90'ı toplam tarım alanlarının dörtte birinden küçük bir alanda
olmaktadır. Bu ise mücadeleyi kolaylaştıran bir unsurdur(6).
Avrupa kıtasındaki erozyon miktarı dikkati çekecek kadar düşüktür.
Bunun en önemli nedeni topografyanın erozyona uygun olmayışıdır.
Avrupa kıtasındaki toplam erozyonun önemli bölümü Akdeniz ülkelerinde
ve en çok İspanya, Fransa ve İtalya'da gerçekleşmektedir. Ayrıca
artan işletme büyüklüklerine bağlı olarak ortaya çıkan büyük parseller
işleme ve ürün seçiminde bir örnek büyük alanlar oluşturmakta
ve yeni bir tehlike olarak da rüzgar erozyonu gittikçe artmaktadır
(5). Ancak erozyona karşı tedbirler alınmakta ve erozyonun önemli
bir tehlike oluşturmasına izin verilmemektedir.
3. Türkiye'de Durum
Ülkemiz toplam alanlarının sadece %6.64'ünde erozyon sorunu yoktur.
Kalan alanlarında çeşitli derecelerde erozyon görülmektedir. Toplam
alanlarının yaklaşık %79'u toprak ve verim kaybına neden olacak
seviyede erozyonun etkisi altındadır (Tablo 4).
Ülkemizde erozyon sonucu akarsu yataklarinda tasinan kati madde
miktari yilda 600 milyon ton civarindadir. Bu rakam tüm Avrupa
kitasindaki yillik kayip olan 320 milyon tonun 1.8 katidir (8).
En fazla sediment yılda 39,9 milyon ton ile Fırat Nehri tarafından
taşınmaktadır. Bunu 21.4 milyon ton ile Kızılırmak izlemektedir
(8). Ülkemizde birim alandan akarsularla taşınan katı malzeme
miktarı dünya ortalamasından 4,22 kat; Afrika'dan 22 kat; Avrupa'dan
17 kat ve Kuzey Amerika'dan 6 kat fazladır (1).
Akarsuların taşıdığı katı malzemenin çokluğu barajlar için bir
tehdit oluşturmaktadır. Bugün için 16 barajımız ya erozyon nedeniyle
kullanımdan çıkmış, ya da çıkmak üzeredir. Erozyon, özellikle
Keban, Karakaya ve Atatürk gibi çevresi eğimli ve bitki örtüsü
zayıf arazilerle kaplı barajlarımız için büyük bir tehlikedir.
Yılda 1 mm yüksekliğinde toprağın kaybı 100 yıl sonra toprak
derinliğinin 10 cm azalması demektir. Bu rakamın önemi Türkiye
toplam yüzeyinin yaklaşık %68'inin 50 cm ve daha az derinliğe
sahip topraklardan oluşmasında yatmaktadır (1,4).

Erozyon ile mücadele oldukça masraflı bir iştir. Yılda 100 bin
ha alanda mücadele yapılsa sade-ce orman sınırları içinde kalan
alanlarda eroz-yon mücadelesi yapmak 26 yıl sürmektedir. Yur-dumuzda
erozyon mücadelesi yapılması ge-reken toplam alan ise 61.2 milyon
hektardır (1).
4. Genel değerlendirme
Dünya genelinde yenilenen kısmı hariç yıllık toprak kaybı 25.4
milyar ton kadardır. Bugünkü uygulamada dünya tarım alanları yenilenebilir
değil, petrolden farksız bir şekilde tüketilebilir bir kaynak
gibi kullanılmaktadır. Erozyonun bu hızıyla dünya genelinde tarım
alanlarındaki üst yüzey topraklar yılda % 0,7 oranında azalmaktadır
(6).

Asya dışındaki kıtalarda yılda hektar başına 5-20 ton arasında,
Asya'da ise yaklaşık 30 ton top-rak erozyon ile kaybolmaktadır.
Doğal yolla her yıl oluşan toprak ise hektar başına 1 tondur (9).
Erozyon ile mücadele politik, teknik, hukuksal ve sosyal boyutları
olan bir konudur. Çözüm önerileri tüm boyutlarda sürdürülebilir
tarım anlayışını yerleştirmeye yönelik uygulamalar içermelidir.
Toprak (ve devamında tüm doğal kaynaklar) mülkiyet haklarını da
gözetmek kaydıyla kamu kaynağı sayılmalı ve zararlı tasarruflara
karşı koruma altına alınmalıdır. Bir örnek olarak ABD'deki Toprak
Koruma Rezervleri Programı (CRP) verilebilir. Bu program gereğince
tarımda kullanılması sakıncalı marjinal topraklar sahibine ödeme
yapılarak tarım dışı bırakılmakta ve sadece besin sıkıntısı durumunda
tarıma alınmaktadır.

Ülkemizde erozyonla mücadelede görev alan kamu kuruluşları Ağaçlandırma
ve Erozyon Genel Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve
DSİ'dir. Bu kuruluşların yanında TEMA başta olmak üzere konu ile
ilgilenen sivil toplum örgütleri de vardır. Ancak kamu ve sivil
kuruluşların başarısı büyük ölçüde halk desteğine bağlıdır.
KAYNAKLAR
(1) www.agm.gov.tr
(2) www.tema.org.tr
(3) www.unep.org
(4) Anonim, 1987, Türkiye Genel Toprak Amanejman Planlaması (Toprak
Koruma Ana Planı), Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara.
(5) Anonim, 1999, Report of the Second International conference
on Land Degradation And Desertification, Khon Kaen, Tailand
(6) Brown, L. R., Wolf, E. C., 1996, Dünya Ekonomisinde Sessiz
Kriz: Toprak Erozyonu, TÜBİTAK-TEMA, Yayın No: 2, Ankara.
(7) Brown, L. R., Flavin, C., Postel, S., 1997, Gezegenimizi Kurtarmak:
Küresel Ekonominin Çevresel Olarak Sürdürülebilirliği, TÜBİTAK-TEMA,
Yayın No: 4, Ankara.
(8) Burak, S., Duranyıldız, İ., Yetiş, Ü., 1997, Ulusal Çevre
Eylem Planı: Su kaynaklarının Yönetimi, DPT, Ankara.
(9) Çepel, N., 2003, Ekolojik Sorunlar ve Çözümleri, TÜBİTAK Yayın
No: 180, Ankara.
(10) Gleick, P.H,. 1993, Water in Crisis: A Guide to the World's
Fresh Water Resources. Oxford University Press, New York.
|