SEKTÖREL
TUSİAD
Tarım Kurulu Raporu
Üretici örgütlenmesi
Üretici birlikleri ticari faaliyet yerine ticaretin önündeki sorunları
giderecek çözümlere odaklanmalıdır.
AB'ye uyum sürecinde yapılması öngörülen kanunların en önemlilerinden
biri ürün bazında üretici birliği örgütlenmesidir. Bu güne kadar
siyasetten bağımsız sürekli ve sağlıklı gelir kaynaklarına sahip
olamayan üreticiler bu kanunun çıkacağı ümidi ile çalışmaya başlamış,
dernek şeklinde de olsa ülkenin çeşitli tarımsal bölgelerinde
ürün bazında üretici birliklerine temel olacak şekilde ve dernekler
kanunu çerçevesinde örgütler kurulmuştur. Ancak, dernek gelirleri,
üyelerden aldığı aidatlarla son derece kısıtlı olmaktadır. Üretici
birlikleri çiftçinin eğitilmesi, AR-GE faaliyetlerinin yapılması,
ihracata yönelik çeşitlerin geliştirilmesi, kalitenin geliştirilmesi,
piyasa araştırmaları promosyon gibi faaliyetlere yönelmelidir.
üretici Üretici birlikleri kanunu ile bağımsız gelire sahip olacak
üretici örgütleri ile üniversitelerin ortak araştırma yapabilme
imkanları doğacaktır. Yine aynı şekilde, örgütleri ürün promosyonları
ve diğer lobi faaliyetleri için reklam ve halkla ilişkiler şirketleri
ve basın ile ilişkiler geliştirmek durumunda olacaklardır.Üretici
birliklerinin yapılandırılmasında coğrafi farklılıklar da göz
önüne alınmalıdır. Ülkemiz tarımı farklı ekoloji ve bölgelere
göre değişen üretici yapısı ile AB ve ABD'den farklı bir yapı
arz etmektedir. Ürün bazında üretici birlikleri modeli ülkemiz
tarımına adapte edilmeye çalışılırken önemli tarım bölgeleri için
farklı uygulama pratiklerinin geliştirilmesi şarttır. Üzerinde
çalışılan Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu'nun amacı, tarım
üreticilerinin ulusal ve uluslararası düzeyde ekonomik ve sosyal
haklarının korunması ve tarımla ilgili ürün gurubu, konu bazında
oluşturulacak tarımsal ürünlerin üretimi ve işlenmesini en son
teknoloji ve pazar standartlarına paralel olarak geliştirmeyi
amaçlayan tarımsal üretici birliklerinin kurulmasını ve teşvik
edilmesini sağlamaktır. Her ürün grubunun farklı ihtiyaçları olacağı
göz önünde bulundurularak kanun, bir çerçeve yasa tasarısı şeklinde
hazırlanmalı ilgili ürün grubunun ihtiyaçlarına göre üretici örgütlerince
geliştirilmelidir.
Menfaat ve çıkar çatışmalarını önleyerek bu tür örgütlerin politika
dışında kalabilmelerini temin edebilmek için ticari ve sanayi
faaliyetlerden soyutlanması, AB örneklerinde olduğu gibi AR-GE,
genel ürün promosyonları, yayım faaliyetlerine odaklanmaları sağlanmalıdır.
Üretici birliklerinde demokratik seçim ve şeffaf yönetim şarttır.
İlgili ürünün üretim bölgeleri göz önüne alınarak il bazında üretici
örgütü kurulacak yerler belirlenmeli birliklerin maddi imkanları
gereksiz bina ve personel giderlerine ayrılarak kaynakların israf
edilmesi önlenmelidir. Ürün bazında Üretici Birlikleri Kanunu
Türk tarımı için çok önemli bir adımdır. Türk tarımının örgütlenme
sorununun bugüne kadar ihmal edilmesi sonucunda tarımımız maalesef
geri kalmıştır. Yeniliklerin ve gelişmelerin üreticilere aktarılmasında
güçlü ve etkili üretici örgütlerine ihtiyaç vardır. Türk tarımının
gelişmesi için elektronik altyapısı olan bilgiyi üyeleri ile paylaşan,
dünya tarımının gerçeklerine vakıf etkili bir örgüt yapısı kurulması
şarttır. Halihazırdaki kanun tasarısının yukarda belirtilen görüşler
doğrultusunda, üretici örgüt temsilcilerinin bulunduğu özel bir
ihtisas komisyonu tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Üretici birlikleri güçlü finansal yapıya kavuşturulmalıdır.
2003 yılında hazırlanmış olan son Üretici Birlikleri Kanun Tasarısında
ve AB mevzuatında yer alan türde kurulması öngörülen birlikler,
üreticilerin finansal desteği kadar AB kaynakları ile üye devletlerin
kendi kaynakları ile finanse edilen ve tamamen piyasa düzenlemesine
yönelik, ticari "Üretici Organizasyonları"dır. Bu tür
birliklerin AB üyesi olan ülkelerde işlevlerini sürdürmeleri mümkündür.
Halbuki, Türkiye'nin henüz Avrupa Birliğine üye olmadığı bir ortamda
Üretici Birliklerinin bu taslağa göre kurulmaları kaçınılmaz olarak
ölü doğmalarına neden olacaktır. Zira, ne devletin, ne de üreticilerin
bu tip oluşumlara kaydıracağı kaynak yoktur veya son derece kısıtlıdır.
Türk üreticisi acilen:
1- AR-GE faaliyetlerinde bulunan,
2- Çiftçilere hem teknik hem de pazarlama açısından yön gösteren,
3- Üyelerinin menfaatleri doğrultusunda lobi faaliyetleri yapan,
4- Üyelere yönelik "Extension Service", laboratuar gibi
verim artırıcı ve kaliteli mal üretmeyi destekleyen tamamlayıcı
unsurları yerine getiren
Ürün bazında ve coğrafi farlılıkları da gözeterek kurulacak üretici
birlikleri, Türk üreticisine dönük ve ona hizmet verebilecek şekilde,
Türkiye gerçekleri ile uyum içerisinde ve pratik olmalıdır.
Alım-satım, pazarlama gibi ticari faaliyetleri yürütebilecek
"Kooperatif"lerin zaten mevcut olması nedeni ile, taslakta
öngörülen türdeki ticari faaliyetleri de yürütmesi düşünülen Üretici
Birliklerine gerek yoktur. Gerek olmadığı gibi, bu aşamada kağıt
üzerinde kalmaya mahkumdur. Üretici birliklerinin bağımsız olması
gerekir.
Finansal gücünü sadece adını taşıdığı ürünün alım-satımı esnasında
kesilecek olan (rüsum benzeri) kesintilerden almasını öngörülen
bu birlikler, finansal bağımsızlıkla birlikte özerk bir yapıya
da sahip olacaktır.
Tarımda uygulanan destek ve teşvikler
Doğrudan gelir desteği uygulanmaya konulmuştur. IMF ile 22.12.1999
tarihinde imzalanan Stand-by anlaşması ile uygulanmaya başlanan
istikrar programında tüm dolaylı destek politikalarından vazgeçilerek
doğrudan gelir desteği (DGD) sisteminin uygulanması hedeflen-miştir.
Bu doğrultuda 2000 yılında pilot bölge uygulamasıyla gündeme gelen
doğrudan gelir desteği, 2001 yılında ülke geneline yaygınlaş-tırılmıştır.
Bununla birlikte uygulanmak istenen bu radikal programın ne gibi
sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlara yol açabileceği hususları
üzerine kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır.
Geçmişten gelen faiz yükü tarıma verilen destekte önemli yer
tutmaktadır.
Bugüne kadar uygulanan dolaylı destek sistemlerinde popülist
kaygıların öne çıkması ve destek miktarının önemli bölümünün faiz
yükü haline gelmesi sorun yaratmıştır. Örneğin, 1999'da tarımsal
destek GSMH'nın %7.2'sine ulaşırken, tarımsal desteğin içinde
yer alan Ziraat Bankası'nda oluşan faiz yükü GSMH'nın %4.2'sine
ulaşmıştır.
Türkiye'de tarım sektörü sürdürülemez bir yapıya doğru ilerlemiştir.
Tarım sektörünün genel ekonomi için itici bir güç olduğu gerçeği
karşısında sektöre yönelik bakış açısı ve buna bağlı olarak tarım
politikalarında değişikliğe gidilmiştir. Son yıllarda mevcut tarımsal
destekleme politikalarının yarattığı sorunların giderilmesi ve
uluslararası uygulamalara uyum açısından, Türkiye'de doğrudan
gelir desteği sistemine geçilmiştir.
IMF ve Dünya Bankasına verilen niyet mektuplarında, tarıma yönelik
destekleme kurum ve araçlarının kapsamlı ve süratli tasfiyesini
öngören bir yapısal dönüşüm programı ile bunu temin edecek acil
yasal düzenlemeler öngörülmüştür. Düşünülen bu radikal yapısal
dönüşümün gerekçesi olarak tarımsal kredilerin, desteklerin hem
kamu maliyesine hem de tarım dışı kesimlere büyük yükler getirdiği,
fakir çiftçilerden çok, zengin çiftçilere fayda sağladığı yanlış
savına dayanmaktadır.
DGD sistemi, üretim miktarı ile ilişkilendirmeksizin hedeflenen
tarım üreticilerine doğrudan gelir transferi yapılmasını ve tarımsal
ürün fiyatlarının piyasa güçleri tarafından belirlenmesini önermektedir.
Böylece, tarımsal sübvansiyonların hedeflenen kitleye gitmesi
sağlanırken, mevcut uygulamaların ortaya çıkardığı verimsizliklerin
de giderilmiş olacağı düşünülmektedir.
Halbuki; Uygulanmak istenen reform kapsamında olan DGD'nin üretim
ve verimlilik parametreleri yoktur. Mevcut tüm tarımsal desteklerin
kaldırılarak bunların yerine ikame edilmesi düşünülen DGD dünyanın
hiçbir ülkesinde tek başına uygulanmamaktadır. OECD ülkelerinde
DGD toplam desteğin %17'sini teşkil ederken piyasa desteği %67,
girdi ağırlıklı destekler ise %16 civarındadır. AB'de DGD'nin
toplam destekleme içindeki oranı %30, pazar fiyat desteği %55,
girdi desteği ise %8 dolaylarındadır. ABD'de ise, DGD %10, pazar
fiyat desteği %50, girdi desteği ise %10 olup DGD üretim fazlası
ürünlerde uygulanan kotaların çiftçi gelirlerinde yaratacağı düşüşü
telafi amaçlı kullanılmaktadır. Yani uygulamanın "Telafi
Edici" özelliği vardır. Meksika uygulamasında ise DGD'nin
Hazine'nin yükünü arttırdığı görülmüştür.
Dünyada artık tarıma desteğin şekli değişmiştir. Geçen yıl dünyada
tarıma verilen desteğin toplam tutarı 360 milyar dolardır. AB'de
tarım sigortası primlerinin yarısı devletçe karşılanmaktadır.
AB, 2006 yılına kadar tarımda, yalnızca İspanya'ya 30 milyar,
Yunanistan'a ise 27 milyar Euro destekte bulunmayı programına
almıştır.
Türkiye'nin en önemli sorunu yeterli miktarda üretememektir. Buradan
hareketle, üretim ve verimlilikle hiçbir bağ kurulmadan uygulanmaya
konulan DGD sistemi varolan üretimi de düşürecek, modern, rekabetçi
büyük tarım işletmelerinin kurulmasını, köylülükten çiftçiliğe
geçişi önleyecektir. Ülkemiz nüfus artış hızı tarım sektörünün
büyüme hızını geçmiştir. Bir başka ifadeyle ülkemizde doğan her
bebeğin gıdası gittikçe artan bir oranda ithalat ile karşılanmaktadır.
Tarım sektörüne bu açıdan bakıldığında ülkemiz tarım politikalarının
üretimi teşvik edici olması gerektiği görülecektir.
DGD sağlıklı bir şekilde uygulanamamaktadır.
DGD'nin sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için çiftçi kayıt
sisteminin geliştirilmesi, tapulama ve kadastro işlerinin bitirilmiş
olması gereklidir. Ülkemiz bu sorunları daha halledememiş olup,
büyük oranda çiftçi de tarla sahibi olmadan icarcılık veya ortakçılıkla
geçimini sağlamaktadır. Ayrıca, bir tarlanın birçok hissedarının
bulunması bunların tamamının veya bir kısmının hiçbir şekilde
tarımda iştigal etmedikleri durumlar çok yaygındır. Ek olarak,
mevcut uygulamada DGD ödemelerinin 500 dekara kadar yapılıyor
olması ve ödemelerde Çiftçi Kayıt Sisteminin kullanılması arazi
sahibi veya işleyenin tüm arazi varlığını beyan etmesini engellemektedir.
Bu uygulama hem arazilerin parçalanmasını teşvik etmekte, hem
de doğru bilgilerin edinilmesini zorlaştırmaktadır. Ayrıca çiftçilerin
bu beyan doğrultusunda kayıt altına alınma ve yasal yükümlülüklerinin
artacağı tedirginliği de kayıtların doğruluğunu engellemektedir.
Bütün bu sorunlar, DGD sisteminin uygulanması ile çözülemeyecek
boyutlara ulaşırken üretici de sabit bir destek alacağından mümkün
olduğunca maliyeti ucuz ve üretimi kolay ürünlere yönelecek veya
en azından yatırım yapmayarak üretimini arttırma yoluna gitmeyecektir.
Özetle, DGD sistemi tek başına kullanıldığında üretimi arttırıcı
değil, kısıtlayıcı ve ülke gerçeklerine aykırı bir sistemdir.
Başka parametrelerle birlikte uygulanması gerekliliğini vurguladığımız
DGD uygulaması Tarımla iştigal eden Anonim Şirket oluşumundaki
işletmelere uygulanmamaktadır. Bu son derece haksız bir uygulama
olup, şirket oluşumlarının dağılmasına ve toprakların bölünmesine
yol açabilecek bir uygulama olmaktadır. Ülkemizin üretimi teşvik
edici uygulamalar ile hem ülke gıda ihtiyacını yeterince karşılamak,
hem de sanayi hammaddesi üreterek ihracatı arttırmak zorunluluğu
vardır. Ancak, DGD'nin ilk yıl uygulaması veri tabanı oluşturulmasına
katkıda bulunacaktır.
Ülkemiz tarım sektörünün yönlendirilmesi gereklidir. Bir yanda
örneğin pamuk gibi ürünleri ithal zorunluluğu yaşanır ve stratejik
hammadde pamuk üretimi düşerken, diğer yanda tütün, şekerpancarı
gibi ürünlerde de üretim fazlalığı ve pazarlama sorunları yaşanmaktadır.
1993-94 yılında pamukta uygulanmış olan ve halen pamuk, ayçiçeği,
zeytinyağı gibi ürünlerde başarıyla sürdürülen Prim Sistemi tarımı
yönlendirici bir araçtır. Üretiminin teşvik edilmesi istenen ürünlere
yüksek prim, üretiminin kısıtlanması istenen ürünlere düşük veya
hiç prim verilmeyerek tarımsal üretimin yönlendirilmesi mümkündür.
Prim sistemi kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine alacağından kendi
kendini finanse eden Bütçe ve Hazine'ye asgari yük getirecek olan
bir uygulamadır. Piyasa mekanizmalarına da müdahale etmediğinden,
borsalar çalışacak ve fiyatlar serbestçe teşekkül edebilecektir.
DGD sistemi ise, AB'de olduğu gibi üretim fazlası ürünleri üreten
çiftçilere gelir telafi edici olarak verilmelidir. Özetle, tarımın
dinamik yapısı göz önünde tutulduğunda, her iki sistemin ahenk
içinde uygulanmasına dikkat edilmelidir. Verimliliği arttırıcı
bir sistem olarak da esnek bir prim sistemi önerilebilir. Prim
sistemi çok ve kaliteli üretenin çok prim aldığı ve kayıt dışı
ekonominin kayıt altına alınarak her kesimin vergilendirildiği
bir sistemdir. Çok üreten çok prim alacağı için üretimi teşvik
edicidir. Cüce işletmelerin doğmasını önleyen, tarıma yatırım
yapılmasına imkan veren ve rekabet için gerekli büyüklükteki işletmelerin
oluşmasını ve kaliteli üretimi sağlayan bir uygulamadır.
Türkiye Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçı Birlikleri Ortak Yönetim
Kurulunun 5/8/1998 tarihli raporuna göre, ülkemizde o tarihte
üretilen 860.000 ton pamuğun 400.000 tonu kayıt dışı işlenmektedir.
Yine aynı rapora göre konfeksiyon birim fiyatı 20 $/kg olduğundan
hareket edilerek kayıt dışı değerin 8 milyar dolar olduğuna dikkat
çekilmekte ve prim sisteminin uygulanarak (1998 de uygulanmıyordu)
bu kayıt dışı değerin kayıt içine alınması istenmektedir.
Sadece pamukta kayıt dışı değerin bile çok yüksek olduğu değerlendirildiğinde,
prim sisteminin diğer ürünlere de yaygınlaştırılması (örneğin
ekmek halen fişsiz satılmaktadır) ile Hazineye girecek meblağın
ne düzeylere ulaşacağını tahmin etmek zor olmayacaktır.
Hayvancılıkta destek sadece üretim miktarına değil, verimlilik
ve kaliteye de prim verme şeklinde olmalıdır. Bu şekilde düşük
maliyetli ve yüksek kaliteli üretim teşvik edilmiş olur. Örneğin
kendi ham yemini üreten ve/veya verimi yüksek ırk yetiştiren üreticiye
fazla prim verilmelidir. Ayrıca ürününü kaliteli ve sağlıklı değerlendiren
üretici teşvik edilmelidir, örneğin et hayvanını kombinalarda
kestiren ya da ürettiği sütü soğutup saklayan ve ileri işleme
teknolojisine sahip sanayiye satan işletmelere fazla prim verilmelidir.
Bu şekilde kayıt dışı işlemler azaltılmış, vergi geliri artırılmış,
ürünlerin hijyenik şartlarda işlenmesi sağlanmış olur. DGD'nin
tek başına kullanılmaması daha doğru bir uygulama olacaktır, hayvancılık
yapan kesim desteklenirken hayvan sayısı ve süt verimi ve ayrıca
kullanılan araziden elde edilen tarla bitkisinin verimliliği de
göz önünde bulundurulmalıdır.
Ülkemizde uzun yıllardır popülist eğilimlerin ağırlık kazanması
sebebiyle, tarımda uygulanan destekleme politikaları ekonomiyi
ve istikrar tedbirlerini olumsuz etkilemektedir. Serbest piyasa
şartlarının tam oluşmaması, devletin tarımda belirleyici unsur
olması ve bütçe dışı finansman kaynaklarına sıkça başvurulması
Hazine'ye maliyet artırımından başka bir şey getirmemektedir.
Bunun nedeni, ülkemizde taban fiyatlar belirlenirken, siyasi tercihler
ve oy kaygısının ön plana çıkmasıdır. Dünya şartları ile uyumlu
olmayan fiyatlar nedeniyle borsalar çalışamamakta, ithalat cazip
hale gelmekte ve Ziraat Bankası bütçe dışı kaynak aramak zorunda
kalmaktadır. Aktarılan bu kaynaklar doğal olarak devletimizin
her yıl katlanan borç oranlarını artırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Sonuç ve genel öneriler
Tarım sektörü bir bütün olarak ele alınıp incelenmesi sonucunda
tespit edilen sorunlar ile ilgili üretilen öneriler konu başlılarına
göre şöyle sıralanabilir;
Üretici Birlikleri
Tarım sektöründe yeni teknolojiler konusunda üreticileri bilinçlendirecek,
tarımsal girdilerin zamanında, ucuz ve yeterli miktarda sağlanmasını
kolaylaştıracak, finansal bağımsızlığı olan, özerk üretici birliklerine
ihtiyaç vardır.
Üretici Birlikleri Yasasının demokratik, çiftçiye yön verici ve
uygun bir şekilde çıkarılması ve işlerliğinin takibi gerekmektedir.
Yeni teknolojilerin temininde, kullanımında (araştırma, eğitim
ve yayım hizmetlerinde) ve finansmanında üretici birliklerinin
rolü artırılmalıdır.
Tarımsal Örgütlenme
Tarımda Destekleme ve Yönlendirme Kurulu
Yönetici otorite tarafından kurulması düşünülen Tarımda Destekleme
ve Yönlendirme Kurulu, sadece kamu kesimini bir araya getirmekte,
özel sektöre ise yer verilmemektedir. Fikir oluşumu ve karar alma
süreçlerinde mutlaka özel sektör temsilcileri de yer almalıdır.
Ürün Borsaları
Fiyat dengelerinin takip edilebilirliği açısından tarımsal piyasaların
(satış ve talebin) izlenebilirliğinin sağlanması için ürün borsaları
oluşturulmalı, ikinci el piyasası düzenlenmelidir.
Vadeli Emtia İşlem Borsası
Vadeli emtia işlem borsaları üreticinin riskini azaltmakta önemli
bir rol üstlenmektedir. Bu yüzden vade emtia işlem borsaları verimli
bir şekilde çalıştırılmalıdır.
Tarım Sigortası
Tarımsal üretim çevre ve iklim koşullarına bağlı olduğu için,
üreticinin dışındaki kontrol edilemeyen risklere çok açıktır.
Dolayısıyla tarım sigortası süratle başlatılarak çifti korunmalıdır.
Özerk ve İhtisaslaşmış Ziraat Bankası
Tarım sektörünün mevcut yapısında tarımsal üretici önemli bir
finansman açığı ile karşı karşıyadır. Tarımı destekleyecek ve
verimlilik artışını ön plana çıkaracak, özerk ve ihtisaslaşmış
bir ziraat bankasına ihtiyaç vardır.
Hal Yasası
AB'ye uyum sürecinde mevcut Hal Yasası AB mevzuatı çerçevesinde
değerlendirilerek değiştirilmelidir.
Gıda Güvenliği
AB'ye uyum sürecinde daha da önem kazanan, tarımsal ürünlerde
kalite, standart ve gıda güvenirliği sağlanmalıdır. Üretim izni
olmayan gıda üretim tesislerinin faaliyetine kesinlikle müsaade
edilmemesi ve cezaların ağırlaştırılması, izinli gıda üretim yerlerinin
denetiminin gereken sıklık ve düzeyde yapılmasının sağlanması
gerekmektedir.
Katma değeri fazla olan ürünlerin üretilmesi teşvik edilmeli,
genetik iyileştirmeye ve biyo-teknolojiye, ekolojik tarıma önem
verilmelidir.
Korunma ve Patent Yasaları
Yeni çeşit tohum, fide ve bitkilerin korunma ve patent yasaları
ile uluslararası kuruluşların uyguladığı global normlara uygun
yasaların hızlı bir şekilde yürürlüğe konulması gerekmektedir.
Araştırma Geliştirme Faaliyetleri
Tarımsal üretimde verimliliği artırmak amacıyla araştırma geliştirme
faaliyetleri desteklenmeli, laboratuar eksikliğini giderici faaliyetlerde
bulunulmalıdır. Bu amaç altında üniversitelerin tarım ile ilgili
bölümlerinin, Türk tarımının ve bağlı endüstrilerinin global mukayeseli
avantajları perspektifinde, hangi bölgede ve hangi ürünlerin üretilmesi
gerektiği ile ilgili detaylı bir araştırma yapması teşvik edilmelidir.
Tarım fakültelerinin gerekli araştırmaları kapsamlı bir şekilde
yapabilmeleri için gerekli öğretim üyesi ve ekipmanlar ile donatılmasına
öncelik verilmelidir.
Destekleme Politikaları ve Verimlilik
Rekabetçi Alternatif Ürün Desteği
Tarımsal üretimde yüksek katma değer ve verimliliğin sağlanması
ve bazı ürünlerde görülen gereğinden fazla üretimin yok edilmesi
için bölgesel bazda rekabetçi alternatif ürünler tespit edilmelidir.
Alternatif ürünlerin belirlenmesi için geleneksel biçimde ekilen
ürünlerin, gelişmiş tohumculuk ve analizler ile farklı bölgeler
ve iklimlerde de denenerek incelenmesi sağlanmalıdır. Üretim fazlası
oluşturan ve düşük katma değer yaratan ürünler yerine ihtiyaç
duyulan rekabetçi alternatif ekimlerin yapılması sağlanmalıdır.
Doğrudan Gelir Desteği
Doğrudan gelir desteği modeli diğer desteklerin tasfiyesi neticesinde
onların yerine geçmemeli ancak telafi edici destek olarak onların
tamamlayıcı bir unsuru olarak kullanılmalıdır.
Verime Dayalı Esnek Destekleme Sistemi
Verime Dayalı Esnek Destekleme Sisteminin varlığı çok önemli olup,
verim artırmaya yönelik teşviklerin teknik bilgi ve donanım gereksinimini
de belli bir ölçüde karşılamaya katkıda bulunması sağlanmalıdır.
Kayıt Sistemi
Ürün Envanteri
Tarım sektörünün resmi büyüklülüğünün doğru bir şekilde tespit
edilmesi için, tarım ürünlerinin ve tarım nüfusunun envanterinin
yapılması, tarım endüstrilerinin de aynı envantere katılması sağlanmalıdır.
Tarımsal Parsel
Tarım arazilerinin belirlenerek kayıt altına alınması ve kayıt
altındaki arazilerdeki üretim şartlarının incelenerek izlenmesi,
diğer bir deyişle "tarımsal arazi"lerin tespitinin yanı
sıra "tarımsal parsel" kavramının oturtulması sağlanmalıdır.
Tarımsal Alanların Bütünleştirilmesi
Kanunların, tarımsal toprakların bölünmesine değil bilakis birleştirilmesine
katkıda bulunacak şekilde dizayn edilmesi, hatta bu amaca yönelik
bazı ekonomik desteklerin sağlanması gereklidir. Arazilerden daha
verimli bir şekilde faydalanmak için çok parselli işletmelerde
parseller birleştirilmeli (toplulaştırma) ve küçük işletmeler
teşvik önlemleriyle birleştirilerek ekinle ürün için gerekli optimum
işletme büyüklüklerine ulaşılmalıdır. Bu uygulama için veraset
kanunu tekrar gözden geçirilmeli ve değiştirilmelidir.
Tarımsal alanların parçalanmasını kolaylaştıran ve 1985 yılından
bu yana uygulanmakta olan "Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği"
de değiştirilmelidir. Yönetmeliğe göre ifrazdaki en küçük alan
5 dönüm olarak belirlenmiştir. Yönetmelikteki söz konusu rakamın
200 dönüm gibi tarımsal alanların daha fazla bölünmesini engelleyecek
bir seviyeye çıkarılmalıdır.
Hayvan Kayıt Sistemi
Hayvan sağlığı ve veterinerlik konusunda AB'ye uyumun hızlandırılması
için, hayvan varlığı, cinsleri ve hayvan yetiştiricileri ile ilgili
kayıt sisteminin kurulması gereklidir.
Çok önemli sosyal dönüşümler sağlayacak tarım reformlarının tatbikata
geçirilmesi sürecine çok hassas ve dikkatli olmamız gerekmektedir.
Bu reformların uygulanma sürecinde herhangi bir toplumsal sıkıntı
yaşanmaması için, ülke dinamiklerinin derinlemesine incelenmesi
ve bu şekilde atılacak adımların biçimlenmesi önemlidir.
Tarımda verimliliği ön planda tutarak katma değeri yüksek ürün
üretimin artırılması başlıca amaç olarak tarım politikasında yer
almalıdır. Türkiye'nin güçlü bir ekonomiyle gelişmiş ülkeler düzeyine
erişmesi ve AB'ye girmesi ancak tarım sektörü reformunun, sorunlarının
üstesinden gelinmesi, üretim ve verimliliğin artırılması ile mümkün
olacaktır. Dolayısıyla tarım politikasının oluşturulmasında, sektörün
alt yapı sorunlarının çözüme ulaştırılması ve istikrarlı bir program
çerçevesinde gelişen liberal dünya ekonomisi içinde rekabet edebilir
bir tarımsal sisteme ulaşılması başlıca hedef olmalıdır.
TÜSİAD olarak hükümetin konuya dikkatle ve süratle el atması
gerektiğini düşünmekteyiz. Tarım öncelikli konu olmak zorundadır.
Aksi takdirde geç kalınmış önlemler ile kalkınmamız ve ilerleme
kaydetmemiz mümkün olmayacaktır.
|