GÜNDEM

 
Avrupa, Genetik Yapısı Değiştirilmiş Ürünlere Ait Yasağı Kaldırdı

Brezilya'dan transgenik (genetik olarak değiştirilmiş) 30 bin ton soyanın Türkiye'ye ithalatının Greenpeace örgütü tarafından engellendiği haberleriyle başlayan transgenik ürünlerin sağlığa zararlı olup olmadığı yönündeki tartışma, yeni bir boyut kazandı. Pankobirlik, aralarında soya kıymasının da olduğu ithal tarımsal ürünlerden elde edilen 20'nin üzerinde gıda maddesini tahlil için Avrupa'daki laboratuvarlara gönderdi. Pankobirlik Yetkilileri, tahlili tamamlanan 10'ün üzerindeki gıda maddesinin noter onaylı laboratuvar sonuçlarına göre, bu ürünlerin içerisindeki Genetik Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) oranının Avrupa Birliği'nin transgenik ürünlerden elde edilen hayvan yemleri için koyduğu üst sınırın 2-3 katı çıktığını açıkladılar. Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği ise transgenik soya fasulyesinin Türkiye'de üretimine ve tüketicinin bilgilendirilmesi şartıyla bu ürünlerden elde edilen gıda maddelerinin tüketimine izin verilmesi için Tarım Bakanlığı'nı gerekli düzenlemeleri yapmaya çağırdı.

İnsan sağlığı için tehlikeli
Pankobirlik Genel Müdürü Yrd.Doç.Dr. Miktad Çakır, Türkiye'de ithal ürünlerden yapılan tüm gıda ürünlerini İsviçre, Almanya ve Hollanda'daki laboratuvarlarda tahlil ettirdiklerini, ellerine ulaşan ilk sonuçlara göre, bu ürünlerin insan sağlığı açısından büyük tehlike içerdiğini açıkladı. Tahlile gönderdikleri 20'den fazla ürün arasında soya kıyması da dahil olmak üzere yerli ürünlerle rekabet eden yabancı ürünlerden üretilmiş gıda ürünlerinin tamamının bulunduğunu ifade eden Çakır, "Genetik müdahaleye uğramış ürünlerin içerisindeki GDO oranı çok önemli. AB standartlarına göre bu oran yüzde 0.99 ile yüzde 1 arasında değişiyor. Yüzde 1'in üzeri insan sağlığı için zararlı. Hayvan yemleri için bu oran yüzde 3. 10'un üzerindeki ürünün tahlil sonuçlarına göre insanlarımızın tükettiği bu gıdalardaki GDO oranı, AB'nin insanların tükettiği ürünlere koyduğu üst sınırın 7-8, hayvan yemlerindeki üst sınırın 2-3 kat üzerinde" açıklamasını yaptı.

Yerli türler yok olacak
Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği Başkanı Yrd.Doç.Dr.Ahmet Altındişli, transgenik ürünlerin üretiminin Türkiye'nin bitkisel yapısını geri dönülmez şekilde değiştireceğini söyledi. 1994'te çıkan Organik Tarım Yönetmeliği'ne göre transgenik bitkilerin üretiminin ve tüketiminin yasaklandığını belirten Altındişli, "Sağlık açısından ciddi endişeler var" dedi. Altındişli, şu bilgileri verdi: "Bir ovanın ortasına ekilen transgenik mısır, tozlanma yoluyla etraftaki yerli mısır çeşitlerini dölleyerek biyolojik çeşitliliğin kaybolmasına yol açıyor. Ülkemizin bitkisel örtüsü, genetik saldırılar sonucu yaşama kabiliyetini kaybedecek. Bu şekilde yerli buğday, mısır, soya fasulyesi çeşitleri yok olacak. Alerjik olaylarla başlayan insan sağlığına yönelik olumsuz etkiler ise 30-40 yıllık süre içerisinde ortaya çıkacak."

Üretime ve tüketime izin verilmeli
Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı Faruk Sarı, ABD, Arjantin ve Brezilya'da üretilen soya fasulyesinin tamamına yakınının transgenik olduğunu vurguladı. Mısırla ilgili birkaç alerji olayı dışında transgenik ürünlerin sağlığa zararlı olduğu yönünde bulguya rastlanmadığını dile getiren Sarı, "Bu konu birilerinin elinde oyuncak olmamalıdır. Dernek olarak gıda sanayi ve yan sanayini bilimsel platformda buluşturmaya hazırız" dedi. Avrupa Birliği'nin transgenik ürünlerin sadece üretimini yasakladığını, tüketimine ise izin verdiğini anımsatan Sarı, sorunun AB ile ABD arasındaki keşif savaşından kaynaklandığını savundu.

İyi birşeyse biz de üretelim
Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ülkü Karakuş, yapılan araştırmalar sonucu transgenik bitkilerin, normalleri ile besin maddeleri yönünden farklı olmadığı, hayvanlara yedirildiğinde onların verimleri üzerinde bugüne kadar herhangi bir olumsuz etkisinin bulunmadığının bildirildiğini söyledi. Adana Soya Üreticileri Birliği Başkanı Suat Kalfa da, transgenik ürünlerin insan sağlığına yönelik etkilerinin tartışılmaya devam ettiğini ifade ederek, "İyi bir şeyse Türk çiftçisi de üretmeli, kötü bir şeyse ithalatı engellenmelidir" görüşünü dile getirdi. Yılda 1.3 milyon ton soya fasulyesi ithal edildiğini, bunun karşılığında 384 milyon dolar ödendiğini vurgulayan Kalfa, ithal edilen soyanın tamamının transgenik olduğunu söyledi. Geçen yıl 35 bin ton yerli üretim yapıldığına değinen Kalfa, "Türk çiftçisinin transgenik ürünlerle rekabet etmesinin yolu açılmalıdır" dedi.
Üretim alanları İngiltere ve İrlanda'nın 2 katı
Dünyada genetik yapısı değiştirilmiş ürünlerin ekimi 2000 yılı verilerine göre 44,2 milyon hektar dolayında. Bu da İngiltere ile Kuzey İrlanda'nın 2 katı kadar bir alana eşit. Transgenik ürünlerin soya fasulyesi, pamuk, kanola ve mısırda yoğunlaştığı ifade ediliyor. Dünyada 140 milyon hektar mısır ekili alanın yüzde 7'si ise transgenik mısır ile kaplı. Türkiye, bitkisel yağ ve yem sanayinin ihtiyaç duyduğu hammadde açığının kapatılması için yılda 1.5 milyon ton mısır ve 1.3 milyon ton soya fasulyesi ithal ediyor.

Suskunluk bozulmalı
Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Gökhan Günaydın, yasak olmasına karşın, Türkiye'ye, ağırlıklı olarak mısır, soya ve pamuk olmak üzere, ABD ve Arjantin'de üretilen transgenik ürünlerin girdiğini, konuyu yıllardır dile getirdiklerini ancak, resmi makamların suskunlukla geçiştirmeye çalıştığını öne sürdü. Günaydın, bu tablo karşısında oda olarak şu sorularının yanıtlanmasını istediklerini vurguladı:
1-Türkiye kamu yönetimi, yukarıda sözü edilen ürünlerin transgenik olmadığına ilişkin bir açıklama yapabiliyor mu? Bu yönde yapılacak olası bir açıklamanın inandırıcı olabilmesi için, ürünü gönderen ülkelerden elde edilmiş sertifikaların yeterli olmayacağı ortadadır.
2-ABD ve Arjantin kökenli mısır ve soya işlenerek elde edilen bebek mamasından kolalı içeceklere kadar geniş bir yelpazenin, insan sağlığı üzerinde oluşturduğu risklerin sorumlusu kimlerdir ?
3-Ülkeye girişi mevzuat hükümlerine göre yasak olan transgenik ürünlerin fiili olarak da girişine engel olmak için kurulması gereken laboratuar altyapısı, neden yıllardır kurul(a)mamaktadır ?

Ne yapılmalı?
1 - Transgenik ürünlerin ar-ge çalışmaları Türkiye'de yürütülmeli, sağlık açısından risk oluşturmadığı ve nesiller boyunca da oluşturmayacağı bilimsel bir kesinlilikle saptanmadan, kamunun yürüttüğü araştırma alanları dışında transgenik ürün üretilmesi kesinlikle engellenmelidir.
2 - Dünyanın birçok ülkesinde, haklı tüketici tepkisi nedeniyle yasaklanan transgenik ürünlerin ülkeye girişine engel olacak teknik ve yönetimsel altyapı bir an önce kurulmalıdır. ABD kökenli çokuluslu şirketler ve onların "yerli" ortaklarının para kazanma hırsı uğruna, halk riske atılamaz.

GENLERİ DEĞİŞTİRİLMİŞ TOHUMLARDAN YAPILMA GIDA ETİKETLENECEK

"Genleri değiştirilmiş tohumlar" ve bu tohumlardan üretilmiş besin maddelerinin etiketleri üzerinde bu durumu gösteren ibarelerin yer alması zorunluluğunu getiren yönetmelik Avrupa Birliği'nde yürürlüğe girmekle birlikte özellikle çevrecilerin tepkisi sürüyor. Söz konusu yönetmeliğin kabulü üzerine Avrupa Birliği üyesi ülkelere genleri ile oynanmış ürünlerin ithal yasağı kaldırılmış oldu. Böylece başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Brezilya. Arjantin, Kanada gibi Amerika kıtası ülkeleri ile çoğu Avrupa ülkesi arasındaki önemli bir ticari anlaşmazlık konusu da gündemden kalktı. Aralarında Fransa, İspanya gibi ülkelerin de olduğu birçok AB üyesi ülke bu konuda insan ve çevre sağlığına aykırı oldukları kuşkusuyla söz konusu ürünlerin ülkelerine girmesine yasak koymuşlardı. Aynı şekilde ülke içinde de bu tür ürünlerin yetiştirilmesine izin vermiyorlardı. Çevreci kuruluşlar ve o arada çevreci eksenli siyaset yapan Yeşiller ise genleri ile oynanmış ürünlere muhalefetlerini sürdürerek söz konusu yönetmeliğin ciddi eksikler taşıdığını savunuyorlar.

AB üyesi ülkelerin tümünde yürürlüğe giren yönetmeliğe göre, bundan böyle içeriğinde yüzde 0,9'dan daha yüksek oranda genleri değiştirilmiş madde bulunan gıda ürünleri üzerinde bunu belirten bir ibare yeralması zorunlu tutuluyor. Genleri ile oynanmış mısırdan elde edilmiş glukoz şurubu içeren gıda ürünleri, bu bağlamda rafine yağlar, bonbonlar, cikletler, çikolatalı ürünler, bira ve şaraplar bu kapsama giriyor. Buna karşılık, genleri ile oynanmış yemlerle beslenmiş hayvanlardan elde edilen et, süt ve yumurta gibi ürünlerin etiketlerinde bu duruma işaret edilmesi söz konusu değil. Başta "Greenpeace" (Yeşilbarış) hareketi olmak üzere çeşitli çevreci sivil toplum kuruluşları ve Yeşiller olarak anılan siyasi partiler bu hususa tepki gösteriyorlar.

İthal yasağı kalkacak
Söz konusu yönetmelik AB üyesi ülkelerin çoğunda beş yıldan beri genleri değiştirilmiş ürünlere yönelik olarak uygulanan ithal yasağının kalkması sonucunu verecek nitelikte. Aslında Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bu konuda halen bir görüş birliği oluşmuş değil ve Yeşiller söz konusu ithal yasağının yürürlükte kalması için çaba gösteriyorlar. Halen yetkili kurullar önünde genleri değiştirilmiş iki mısır türü var, biri Syngenta adlı kuruluşun Bt-11 kod adını taşıyan tohumu, diğeri Monsanto firmasının Nk-603 kodunu taşıyan tohumu. Fakat izin mi verilsin, yasak mı sürdürülsün konusunda bir türlü uzlaşma sağlanamadığı veya taraflardan biri diğeri üzerinde net bir üstünlük elde edemediği için konu sonuçlanmamış halde sürüyor. Sonunda AB Komisyonu'nun devreye girmesi ve bir karar vermesi gerekecek. Ancak Komisyon'un bu kararı Avrupa parlamentosu seçimlerinin yapılacağı 13 Haziran sonrası vermesi olasılığı hayli yüksek. Zira kamuoyu çoğunlukla genleri değiştirilmiş ürünlerin serbestleştirilmesine tepki duyuyor.

Muhalefet sürüyor
Çevreci kuruluşların muhalefeti Yönetmeliğin eksikleri olduğu noktasında odaklaşıyor. Yönetmelikte genleri değiştirilmiş tohumlar ile doğallığını yitirmemiş tohumların birbirine karıştırılmasını veya bulaşmasını önlemeye yönelik hiçbir önlemin öngörülmemiş olması özellikle şimşekleri çekiyor. Avrupa Birliği Komisyonu, ülkelerin genleri değiştirilmemiş tohum yetiştirmek üzere özel bölgeler kurmalarına izin vermiyor ancak geleneksel ve genleri değiştirilmiş iki ekinin birbirine karışmasını önleyecek önlemlerin alınmasını her ülkenin kendi insiyatifine bırakıyor. Fransa'da Sosyalist Parti'nin elindeki birçok yerel yönetim sadece geleneksel, yani genleri değiştirilmemiş tohumlar yetiştirilecek veya bu tür tohumlarla ekim yapılacak özel yöreler kurmayı amaçladıklarını duyurmuşlardı.

BEBEKLERİMİZE GENETİK OLARAK DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLER YEDİRMEYELİM
Son günlerde kamuoyunda, Türkiye'ye genetik olarak değiştirilmiş (transgenik) soya getiren bir gemiye yönelik Greenpeace örgütünün yaptığı eylemlere ilişkin haberlere yönelik bir açıklama yapan Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, “Bu haber, ODA'mızın yıllardır dile getirdiği ve resmi makamların suskunlukla geçiştirmeye çalıştığı şu gerçeğin altını çizmektedir: Yasak olmasına karşın, Türkiye'ye, ağırlıklı olarak mısır, soya ve pamuk olmak üzere, ABD ve Arjantin'de üretilen transgenik ürünler girmekte, bunlar bebek maması da dahil olmak üzere Türkiye'de marketlerde satılan birçok işlenmiş ürünün hammaddesini oluşturmaktadır!..

Dünyada toplam 60 milyon hektar alanda (Türkiye yüzölçümüne yakın bir alan) transgenik ürünlerin ekimi yapılmakla birlikte, ekim alanlarının % 99'u ABD, Arjantin, Kanada ve Çin'de bulunmaktadır. Bu ülkelerden ABD, 40 milyon hektar ekim alanı ile ilk sırada yer alırken, onu 13.5 milyon hektar ile Arjantin, 3.5 milyon hektar ile Kanada ve 2.1 milyon hektar ile Çin izlemektedir.

Ürünlerin transgenik ekim alanlarında aldıkları payda ise 36.5 milyon hektar ile soya birinci, 12.4 milyon hektar ile mısır ikinci, 6.8 milyon hektar ile de pamuk üçüncü sırada yer almaktadır.

ABD'den, borsa fiyatı ile ithal edilen mısır ya da soya ürününün, transgenik olmama olasılığı, yok denecek kadar azdır. Çünkü ABD'de, transgenik olmayan ürün isteyen Avrupa'lı tedarikçiler için, sözleşmeli üretimle, normal mısır - soya üretimi yapılmakta ve borsa fiyatı düzeyinin 60 ila 70 dolar üzerinden satılmaktadır.

Transgenik ürünler, insan ve hayvan sağlığı, biyolojik çeşitlilik, çevre ve sosyo-ekonomik yapı üzerinde risk oluşturma olasılığı taşımaktadırlar.
Gen aktarımı ile birlikte diğer organizmalardan hastalık ve alerji yapacak özelliklerin taşınması olasılığı, transgenik ürünlerin birincil ve ikincil metabolik ürünleri içinde beklenmeyen biyokimyasal ürünler bulunması riskini ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca antibiyotik dayanıklılık genlerinin insan ya da hayvan bünyesine geçmesi nedeniyle dayanıklılık oluşması, transfer edilen genlerin insan bünyesindeki bakterilerle birleşme olasılığı, virüs kaynaklı genlerin dayanıklılık genini diğer virüslere transfer etme olasılığı da diğer risk kaynaklarıdır.

Ayrıca transgenik bitkiler, salıverildikleri çevrede bitki sosyolojisinin bozulmasına, doğal türlerde genetik çeşitliliğin kaybına, ekosistemdeki tür dağılımının ve dengenin bozularak genetik kaynakları oluşturan yabani türlerin doğal evaluasyonlarında sapmalara neden olabilecektir.

Bu gerçekler bilinmesine ve yasak olmasına karşın, sağlık ve çevre açısından risk oluşturan transgenik ürünler, yıllardır Türkiye'ye serbestçe girmektedir. Çünkü Türkiye'nin, gümrüklerinde, transgenik ürün analizi yapabilecek laboratuar altyapısı yoktur !..

Türkiye'ye 2003 yılında toplam 1.818.131 ton mısır girmiştir. Bu miktarın 1.113.483 tonu ABD, 356.753 tonu ise Arjantin'den girmiştir. Başka bir deyişle, 1.8 milyon tonluk toplam mısır dışalımının % 81'i ABD ve Arjantin'den yapılmıştır.

Soya ürününde de durum farklı değildir. Türkiye 2003 yılında toplam 813.635 ton soya dışalımı yapmıştır. Bu miktarın 382.824 tonu ABD, 336.990 tonu ise Arjantin'den girmiştir. Başka bir deyişle, 813 bin tonluk toplam soya dışalımının % 88'i ABD ve Arjantin'den yapılmıştır.” Dedi.

Bu tablo karşısında, Ziraat Mühendisleri ODASI olarak soruyoruz :

1 - Türkiye kamu yönetimi, yukarıda sözü edilen ürünlerin transgenik olmadığına ilişkin bir açıklama yapabiliyor mu ? Bu yönde yapılacak olası bir açıklamanın inandırıcı olabilmesi için, ürünü gönderen ülkelerden elde edilmiş sertifikaların yeterli olmayacağı ortadadır.

2 - ABD ve Arjantin kökenli mısır ve soya işlenerek elde edilen bebek mamasından kolalı içeceklere kadar geniş bir yelpazenin, insan sağlığı üzerinde oluşturduğu risklerin sorumlusu kimlerdir ?

3 - Ülkeye girişi mevzuat hükümlerine göre yasak olan transgenik ürünlerin fiili olarak ta girişine engel olmak için kurulması gereken laboratuar altyapısı, neden yıllardır kurul(a)mamaktadır ?

Bu alanda, ivedilikle yapılması gereken çalışmalar şöyle özetlenebilir;

1 - Transgenik ürünlerin ar-ge çalışmaları Türkiye'de yürütülmeli, sağlık açısından risk oluşturmadığı ve nesiller boyunca da oluşturmayacağı bilimsel bir kesinlilikle saptanmadan, kamunun yürüttüğü araştırma alanları dışında transgenik ürün üretilmesi kesinlikle engellenmelidir.

2 - Dünyanın birçok ülkesinde, haklı tüketici tepkisi nedeniyle yasaklanan transgenik ürünlerin ülkeye girişine engel olacak teknik ve yönetimsel altyapı bir an önce kurulmalıdır.

ABD kökenli çokuluslu şirketler ve onların "yerli" ortaklarının para kazanma hırsı uğruna, halk riske atılamaz.

Şurası unutulmamalıdır ki, ABD Başkanı BUSH'un, verimi yüksek transgenik ürünlerle dünyanın açlarının doyurulacağına ilişkin açıklamaları ile Irak'ta uyguladığı vahşeti bu ülkeye demokrasi getirmek üzere gerçekleştirdiğine yönelik açıklamaları arasında hiçbir fark yoktur !

AVRUPA, GENETİK YAPISI DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLERE AİT YASAĞI KALDIRDI

Biyoteknolojinin tarımdaki yansıması olan transgenik çeşitlerin (Genetik Yapısı Değiştirilmiş Ürünler GDO) altı yıldır Avrupa Topluluğunda ticareti yasak idi. Her ne kadar daha önce alınan izinlerle bazı ürünlerin ticareti yapılmış ise de, söz konusu yasaklama ABD'nin milyarlarca dolara varan ticari zararına neden olmuştu. Bu nedenle ABD ve bazı ülkeler; Avrupa'yı söz konusu GDO ürünlere karşı koyduğu yasaklama nedeni ile Dünya Ticaret Örgütü'ne şikayet etmişlerdi. 1,8 milyar dolarlık tazminatın konu edildiği bu olayda Avrupa geri çekiliyor görünümü yaratmıştır.

19 Mayıs 2004 Tarihinde transgenik çeşitlerin tarımına ve gıda olarak kullanılmasına karşı AB'nin tüketicilerden sorumlu komiseri David Byrne „Güvenlikle ilgili sorunlar artık çözümlendi, yalnız tüketicinin seçiminde ürünlerin etiketlenmesi sorunu kaldı“ dedi.

Aslında Avrupa da GDO'ların avantajlarının bilincindeydi. Nitekim yıllardır İspanya transgenik mısır tarımını 30 bin hektar alanda sürdürmüştür. Diğer bazı ülkeler de bu ürünlerin tarımına geçme beklentisi ile geniş alanlarda deneme üretimlerini yapmışlardır. Örneğin Almanya hastalıklara karşı dayanıklılık kazandırılmış transgenik buğday ekilişlerini yedi eyaletinde sürdürmektedir.

Bugüne kadar herhangi bir sağlık probleminin yaşanmadığı bu ürünlerde AB, sayısı binlere varan laboratuar testleri uygulamış ve bu tür ürünlerin yasaklanmasına yönelik bir belge sunamamıştır. Fakat olayı tüketici açısından ele alarak 18 Nisan 2004 tarihinde bu tür ürünlerin belirli eşik değeri (%0,9) üstündekilerin etiketlenmesi zorunluluğu getirilerek 1999 evveli ticareti serbest bırakılmış transgenik ürünlerin de pazarlanmasına kolaylık sağlamıştır. Avrupa Komisyonu bu kararı, EFSA'nın (Avrupa topluluğu Gıda Güvenlik Enstitüsü) Bt11 mısırının diğer mısırlar kadar sağlık bakımından güvenilir olduğunu belgelemesinden sonra almıştır.

Moratoryumun kalkması AB'li bakanların oy çokluğu ile gerçekleşmiştir. İrlanda, Hollanda, Finlandiya, İsveç, İngiltere ve İtalyanın oyları karşısında Danimarka, Yunanistan, Fransa, Lüksemburg ve Avusturya olumsuz oy kullanmışlar, Portekiz, Almanya ve İspanya ise çekimser kalmıştır.

Bt11'in Avrupada pazarlanma iznini çok sayıda GDO tarımsal ürün takip edecektir. Şu anda 24 başvuru vardır. Bunlardan 11'i gıda bazında ele alınırken, diğer 13'ü için Avrupa'da tarımı yapılmak üzere başvuruda bulunulmuştur. AB' de yetiştirilmek üzere başvuruda bulunulan transgenik çeşitler; mısır, kolza, şeker pancarı, soya, çeltik ve pamuğa aittirler.

19 Mayıs 2004 Tarihinde moratoryumun kaldırılması Bt11 tatlı mısırı, yabancı ot ilacına dayanıklı NK603 ve GA21 mısır ile sap kurduna dayanıklı MON863 mısır çeşitleri için söz konusudur.

1996 yılından beri AB'de bu konuda bazı başvurular kabul edilmiş ve yabancı ot ilacına karşı dayanıklı soya ile sap kurduna karşı dayanıklı Bt176 mısır çeşitleri tescil edilmiştir. Ayrıca gıda olarak pazarlanabilmesi amacıyla 11 transgenik ürün için (yedisi kolza, ikisi pamuk çiğidi ve kalan ikiside mısır) onay alınmıştır.

Konunun detayı, Prof.Dr. Nazimi Açıkgöz Merkez Müdürü acikgoz@rektorluk.ege.edu.tr veya Ege Üniversitesi Tohum Teknolojisi Araştırma ve Uygulama Merkezinden (0232 3394304) öğrenilebilir.

Kendinizi Mail listemize ekleyin sitemiz ve sektörle ilgili gelişmelerden sizide haberdar edelim.

 

GÜNDEM

>> Buğdayda buruk hasat

>> İthalatçı birlikler komedisi

>> Avrupa, genetik yapısı değiştirilmiş ürünlere ait yasağı kaldırdı

>> Sınır ticareti değil, sınırsız ticaret...

>> Mısır ithalatına kontenjan açıldı

>> Dogru ithalat rejimiyle mısır açığı 1 yılda kapatılabilir..


 

ANA SAYFAYA DÖN
 


Copyright©1996-2000 Cine-Tarım A.Ş. Her hakkı saklıdır.
Cine-Tarım A.Ş.'nin yazılı izni olmaksızın hiçbir yazılı ve görsel malzeme kısmen ya da bütünüyle kullanılamaz.