SEKTÖREL

Necati NARAN
TOBB Tarım Kurulu Yaş Meyve-Sebze, Narenciye ve Süs Bitkileri Komisyonu Başkanı

Yaş Meyve-Sebze Sektörü Ön Raporu

Dünya meyve-sebze üretiminin ve ticaretinin zaman içinde artmakta olduğu görülmektedir. 1990 yılında, FAO rakamlarına göre, 462 milyon ton olan dünya sebze üretimi, 2002 yılında 772 milyon tona yükselmiştir. Meyve üretimine bakıldığında, 1990 yılında 351 milyon ton ve 2002 yılında ise 471 milyon ton üretimin gerçekleştiği görülmektedir. Aynı dönemde dünya tahıl üretimi ise sırasıyla 1 milyar 950 milyon ve 2 milyar 30 milyon ton olarak gerçekleşmiştir.
1990-2002 yılları arasında dünya sebze üretimi yüzde 67, meyve üretimi yüzde 31 oranında artmıştır. Bahsedilen dönemde tahıl üretimindeki artışın yüzde 4 oranında olduğu göz önüne alındığında, meyve-sebze üretimindeki artışın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkacaktır.
Dış ticaret rakamları da bu gerçeği aynen yansıtmaktadır. 1990 yılında ticarete konu olan meyve-sebzenin değeri yaklaşık 51 milyar dolarken, 2001 yılında bu rakam yaklaşık 70 milyar dolara ulaşmıştır. Yaklaşık yüzde 40 oranında bir artış söz konusudur. 1990 yılında 36,5 milyar dolar olan tahıl ticareti ise, 2001 yılında hafif gerileyerek, 36 milyar dolara düşmüştür.
Bu rakamlardan anlaşılacağı üzere, meyve-sebze üretimi ve ticareti, tahıl üretimi ve ticaretinden çok daha hızlı biçimde artmaktadır. Meyve üretiminde Çin, Hindistan, Brezilya ve ABD gibi büyük ülkelerin ilk sıraları alması son derece normaldir. Ancak, ülkemizin, kendisinden daha küçük ispanya ve italya'nın gerisinde kalması düşündürücüdür; aynı zamanda da bu konuda önemli bir potansiyele sahip olduğumuzun bir göstergesidir.

Türkiye'nin rakamlarına bakarsak, 1990 yılında 18 milyon ton olan sebze üretiminin, 2002 yılında yaklaşık 25 milyon tona ulaştığı görülmektedir. Aynı dönemde, meyve üretimi de, sırasıyla 9 milyon ve 11 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Toplam tahıl üretimi ise, bahsedilen dönemde yaklaşık 30 milyon ton ile aşağı yukarı aynı kalmıştır. Üretim artışlarına bakıldığında, sebze üretiminin yüzde 39, meyve üretiminin ise yüzde 22 yükseldiği görülmektedir. Dikkat edilirse, ülkemizdeki meyve ve sebze üretim artışları, dünya ortalamasının altında kalmıştır.

Dış ticaret rakamlarına bakıldığında, ülkemizin gerçekleştirdiği meyve-sebze ihracatı, 1990 yılında 1 milyar 736 milyon dolar, 2001 yılında ise 2 milyar 142 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Meyve-sebze ihracatımız 12 yılda sadece yüzde 23 artmıştır.
Mersin'in Durumu
Mersin ekonomisinde tarım önemli bir yere sahiptir. Mersin ekonomisinin ürettiği yıllık gayri safi hasılanın yaklaşık % 20'den fazla bir oranı tarımsal üretimden kaynaklanmaktadır. Bu konuda Türkiye ortalamasının % 15'in altında olduğu düşünülürse, tarım sektörünün Mersin ekonomisinde önemli bir rol oynadığı anlaşılacaktır.
Mersin 1996 yılında, toplam tarımsal üretim sıralamasında 9.sırada yer alırken, 2000 yılında 4.sıraya yükselmiştir. Bitkisel üretimde 1996 yılında, 9.sırada bulunurken, 2000 yılında 2.sıraya yükselmiştir.
2000 yılında, ülkemizin toplam bitkisel üretiminin yaklaşık yüzde 5'i Mersin sınırları içerisinde gerçekleştirilmiştir.
Mersin özellikle meyve ve sebze üretiminde söz sahibi bir ilimizdir. Ülkemizde toplam meyve üretiminin yaklaşık % 10'u Mersin kaynaklıdır. Bu oran narenciye üretiminde %25'i aşmaktadır. Ülkemiz sebze üretiminin ise yaklaşık % 5'i Mersin kaynaklıdır. 2001 yılında, DİE verilerine
göre, Mersin'de, 1,219,238 ton sebze ve 1,307,106 ton meyve üretimi gerçekleştirilmiştir. Aynı yıla ait narenciye üretimi ise 643,248 ton olarak hesap edilmiştir.
Uygun politikalar belirlenmesi halinde bu rakamların çok daha yükselmesi mümkündür. Mesela, desteklenecek ürünler belirlenirken, Türkiye'nin üretim yapısına uygun olan ve emek-yoğun üretim süreçlerine dayanan meyve, sebze ve çiçek gibi ürünlerin desteklenmesi halinde, Mersin bu ürünlerin üretiminde bir patlama yapabilir. Ancak ülkemizde tarım destekleri verilirken, sermaye-yoğun üretim süreçlerine dayanan ve ülkemizin yapısal olarak hiçbir zaman rekabet üstünlüğüne sahip olamayacağı tahıl, pancar, vb. ürünler desteklenmektedir. Bu yanlış politika sonucunda, sebze ve meyve üretimine ayrılması gerekli alanlarda bile, tahıl ve benzeri ürünler yetiştirilmektedir. Bu çarpık destekleme politikasına bir an önce son vermek gerekmektedir.
Meyve-SebzeTarımının Geleceği
Gelişmiş ülkelerde yapılan bilimsel çalışmalar, dünya genelinde meyve ve sebze ürünlerine yönelik talebin önümüzdeki yıllarda da artmaya devam edeceğini göstermektedir. Bunun en önemli nedenleri, dünya nüfusunun artması, dünya ekonomisinin büyümeye devam etmesi ve sağlıklı beslenme bilincinin giderek yaygınlasmasıdır.

İşlenmiş Gıda Sektörü
1980 yılına, işlenmiş gıdalar dünya tarımsal ürün ticaretinin yarısından daha azını oluştururken, bugün bu oran yüzde 60'ın üzerinde seyretmektedir. Brezilya bu konuda ilginç bir örnektir. Dünya portakal üretiminde birinci sırada bulunan bu ülkenin ismine ihracatçı ülkeler listesinin üst sıralarında rastlayamıyoruz. Çünkü bu ülke işlenmemiş portakal yerine, daha yüksek katma değeri olan portakal suyu konsantresi ihraç etmeyi tercih etmektedir. Bu ülke 2002 yılında 16,5 milyon ton olan portakal üretiminin, 5 milyon tonunu taze olarak ülke içinde tüketmiş, yaklaşık 100 bin tonunu ise ihraç etmiştir. Geriye kalan, 11,5 milyon tona yakın portakal ise işlenerek portakal suyu konsantresi haline getirilmiştir. Bu ülke geçen yıl, tam 1 milyon 136 bin ton portakal suyu konsantresi ihraç etmiş ve bunun karşılığında, 800 milyon dolara yakın birgelir elde etmiştir. Ülkemizdeki tarımsal üretim daha çok sofralık ürünlere yönelik olarak yapılmaktadır. Halbuki, endüstriyel ürünlere yönelik üretime ağırlık verilmesi halinde, bu ürünleri işleyen endüstrilerin gelişimi için bir zemin hazırlanmış olacaktır.

Türkiye'de Yaş Meyve ve Sebze Sektörünün Karşılaştığı Sorunlar ve Çözüm Önerileri

Genel Sorunlar
Yanlış Destekleme Politikaları

Ülkemizde hububat üretiminin desteklenmesi politikası, katma değeri çok daha yüksek ürünlerin üretimi önündeki en büyük engel olmuştur. Hatta, Çukurova gibi, sulama alt yapısının hazır, iklimin müsait olduğu bir bölgede bile, üreticiler hububat üretimine yönelmektedirler. Bu kabul edilemez bir politikadır.
Meyve-sebze üreticileri, tarımsal desteklerin verilmesinde daima ikinci planda kalmışlardır. Halbuki, ülkemizin tarımsal üretim yapısı, meyve-sebze üretiminin öncelikli olarak desteklenmesini gerektirmektedir. Çünkü, bu ürünler yüksek katma değerli ve emek-yoğun ürünlerdir. Ülkemizde emek bol, sermaye kıt ve işletme ölçeği de küçük olduğu bilindiğine göre, bu yapıya uygun bir ürün deseninin oluşturulması gerekirdi. Bu yapıya en uygun ürün grubu da, meyve-sebze ürünleridir. Ancak, köylü bir ucuz oy deposu olarak görüldüğünden, üretim yapımızla bağdaşmayan, çarpık bir ürün deseni günümüze kadar gelebilmiştir. Bunun değiştirilmesinin yolu, meyve-sebze üretiminin
desteklenmesinden geçmektedir. Meyve-sebze üreticilerinin uğradığı haksızlığın en çarpıcı örneklerinden birisi de, doğrudan gelir desteği uygulamasında yaşanmaktadır. 10 dönüm buğday tarlasıyla, 10 dönüm narenciye bahçesine aynı miktarda destek vermek gibi bir garipliğe, Afrika'nın ilkel kabilelerinde bile rastlanmazken, ülkemizde bu yanlışta ısrar edilmesini izah etmek mümkün değildir. Hububat gibi düşük katma değerli ürünler yerine, meyve-sebze gibi yüksek katma değerli ürünlerin desteklenmesi halinde, hem çiftçimizin reel geliri artacak, hem daha yüksek istihdam sağlanacak, hem de daha fazla döviz girdisi elde edilecektir.
Ülkemizde bunu yapabilecek emek, toprak, su, hava ve iklim koşulları fazlasıyla mevcuttur. Önemli olan bu imkanları değerlendirebilmektir.

Kayıtdışı Ekonomi ve Meyve-Sebze Sektörü
Ülkemizde, kayıt dişiliğin en yoğun olduğu sektörlerden birisi tarım sektörüdür. Tarım sektöründe de kayıt dişiliğin en yoğun olduğu ürün grubu meyve-sebze grubudur. Bilindiği gibi, meyve ve sebzenin kayıt içine alınması genel olarak haller ve ticaret borsaları vasıtasıyla olmaktadır.
Ancak alınan vergi, harç, fon, rüsum gibi kesintiler nedeniyle maliyetler çok yükselmektedir. Meyve-sebzede, bir ürünü kayıtdışı olarak pazarlama ile kayıtlı olarak pazarlama arasındaki maliyet farkı yüzde 25'e ulaşabilmektedir. Bu kadar yüksek maliyet nedeniyle, meyve-sebze ticaretinde kayıt dişilik bir çığ gibi büyümektedir. Bu sorunu polisiye tedbirlerle çözmek mümkün değildir. Bu sorunun çözümü için aşağıdaki önerileri yararlı olacağını düşünüyoruz: Meyve-sebzede halen yüzde 8 olan KDV, yüzde 1'edüşürülmelidir.
Meyve-sebze ticaretinin hal ya da ticaret borsaları vasıtasıyla yapılması halinde, zirai stopaj vergisi oranı sıfırlanmalıdır. Çiftçilere verilen desteklerde, çiftçinin önceki yıllarda yetiştirdiği ürünleri nasıl pazarladığını gösteren ' müstahsil makbuzu' ibrazı esas alınmalıdır.
Bu önlemler uygulanmaya başlandığında, başlangıçta bir miktar vergi kaybı olsa bile, kayıt dişiliğin zamanla azalmasından dolayı, diğer vergi gelirlerinde ( KDV, gelir ve kurumlar vergileri) meydana gelecek hasılat artışı, bu gelir azalışlarını fazlasıyla telafi edecektir. Bu konuda yapılan bir çalışmaya göre, vazgeçilen 1 birimlik zirai stopaj vergisine karşılık, diğer vergi gelirlerinde 6 birimlik artış sağlamak mümkün gözükmektedir.

Yaş Meyve-Sebze Sektöründe Üretim, Nakliye ve Pazarlama Aşamalarında Karşılaşılan Spesifik Sorunlar
Genel sorunları kısaca özetledikten sonra, yaş meyve-sebze sektörünün yaşadığı spesifik sorunları 3ana başlık altında toplamak mümkündür:

Üretim Aşamasındaki Sorunlar:
Maliyetler yüksektir. Ülkemizde, maliyeti oluşturan unsurlardan arazi fiyatlarının ve işçilik ücretlerinin rakip ülkelere göre daha düşük olduğu söylenebilir. Ancak emek verimliliğinin düşük olması, ucuz işçilikten kaynaklanan avantajı büyük ölçüde azaltmaktadır. Ayrıca, akaryakıt, ilaç, gübre gibi girdilerin fiyatlarının yüksek olması maliyetleri olumsuz etkilemektedir.
Ürünlerimizin kalitesi ile ilgili ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Ürün kalitesini etkileyen gübreleme ve ilaçlama gibi faaliyetlere yeterince özen gösterilmemesi, bu konuda önemli bir sorun kaynağıdır. Aynı şekilde, yanlış hasat teknikleri, uygun olmayan nakliye ve depolama koşulları, ürün kalitesini olumsuz olarak etkilemektedir.
Ürün planlamasının olmamasından dolayı, üretim hacminin yıllar arasında büyük dalgalanmalar göstermesi. Neticede ürün fiyatlarının da dalgalanması. Tohum ıslahı yapılamadığından dolayı, tür çeşitliliğinin az olması sonucu doğmuştur. Bunun yarattığı en önemli sakınca ise ürün hasadının yılın sadece birkaç ayı ile sınırlı olmasıdır. Halbuki, tür çeşitliliği sağlanabilse, yılın her ayında pazara mal arz etme imkanı doğacaktır.
Üretim yapılan arazilerin çok küçük ve çok parçalı bir yapıya sahip olmasından dolayı, ölçek ekonomilerinden yararlanmak mümkün olmamaktadır. Dolayısı ile de maliyetleri düşürmek, yeni teknolojiler uygulamak mümkün olmamaktadır.
Toprakların parçalı olmasının bir zararı da, ilaçlama konusunda ortaya çıkmaktadır. Büyük arazilerde, tek bir ürünün yetiştirilmesi halinde ilaçlama maliyetleri önemli ölçüde azalacakken,

 


Kendinizi Mail listemize ekleyin sitemiz ve sektörle ilgili gelişmelerden sizide haberdar edelim.

 

SEKTÖREL

>> Yaş meyve-sebze sektörü ön raporu

>> Tatlandırıcı ithalatının mısır ve pancar üreticisine etkileri

>> Ülkemizde bitki biyoteknolojisi

>> Erozyon ve kontrolü

>> Tarımda traktörün önemi


 
ANA SAYFAYA DÖN
 

ülkemizdeki parçalı arazi yapısından dolayı maliyetler yükselmekte, gereğinden fazla kullanılan kimyasal ilaçların kalıntıları ürün pazarlanmasında sorunlara yol açmaktadır. Aynı zamanda aşırı ilaç kullanımı doğal dengeyi de bozmaktadır. Bu durumun yarattığı sakıncaları en aza indirebilmek için, ' tersine toprak reformu ' yapılmalıdır. Yani arazilerin toplulaştırılmasına dayalı bir toprak reformu acilen gündeme alınmalıdır.
Ülkemizdeki ortalama tarımsal işletme büyüklüğünün, AB ortalamasının üçte biri düzeyinde olmasının yarattığı sakıncaları ortadan kaldırabilmek için başvurulacak yöntemlerden birisi de seracılığın desteklenmesidir. Seracılığın gelişmesi ile birlikte, hem küçük ölçekli arazilerden tatmin edici bir gelir elde etmek mümkün olacak, hem de yılın büyük bir kısmında piyasaya mal arz etmek mümkün olacaktır. Aynı şekilde, organik tarımın teşvik edilmesi halinde, hem yüksek gelir elde etmek, hem de istihdam düzeyini artırmak mümkün olabilecektir.
Küçük ölçekli işletmelerin, kendi makine parkına sahip olmak istemeleri, maliyetleri artırıcı yönde etki yapmaktadır. Oysa, ortaklaşa kullanma veya kiralama gibi yöntemlere başvurulması halinde, maliyetlerin düşmesi beklenebilir. Aynı şekilde, ilaçlama çalışmasının da ortak yapılmasında ciddi yararlar vardır. Her türlü üretimin sertifikalı olarak yapılması gerekir. Sertifika verecek, uluslararası akreditasyonu olan kuruluşların yaygınlaşması sağlanmalıdır.

Üretici birliklerin kurulması gerekmektedir.

Pazarlama şirketlerinin yaygınlaşması
sağlanmalıdır. Etkin çalışan bir pazarlama sistemi, üretici ve tüketicilere önemli yararlar
sağlayacaktır. Mevcut insan kaynakları etkin biçimde
kullanılmalıdır. On binlerce ziraat mühendisinin işsiz gezmesi ya da kendi alanlarında dışında çalışması anlaşılır gibi değildir. Yeni bir memur
sınıfı yaratmadan, bunların istihdam edilmeleri gerekir.
Tarımsal araştırma-geliştirme çalışmaları desteklenmelidir. Bu konuda, özellikle tohum
ıslahı hayati öneme haizdir.
Pazarı olan ve maliyet açısından rekabet edebileceğimiz ürünlerin desteklenmesi gerekir.
Bu tanıma girmeyen ürünlerin desteklenmesi, ülkemizde çarpık bir üretim yapısının oluşmasına yol açmıştır.
Girdi kullanımı konusunda üreticilerimiz bilinçlendirilmelidir. Kimyasal girdilerin kullanılmasından sonra ürün üzerinde kalan
atıkların çok önemli bir sorun olduğu konusunda üreticilerimizin uyarılmaları gerekmektedir.

Nakliye Aşamasındaki Sorunlar:

Ülkemiz, yaş-meyve sebze ihracatında pazar konumundaki ülkelere, rakibimiz olan ülkelerden daha uzak durumdadır. Bu durumdan dolayı ton başına 100 dolar civarında ilave bir maliyet binmektedir.
Ülkemizde akaryakıt ve ulaşımda kullanılan
diğer girdilerin maliyetlerinin çok yüksek olması,
ihracatçımızın rekabet etme gücünü
baltalamaktadır.
Mesafe uzaklığına bir de gümrüklerdeki yoğun
bürokrasi eklenince, pazarlara zamanında
ulaşmak sorun olmaktadır.
Ürünlerin özellikle iç pazarlara ulaştırılmasında
uygun vasıflı araçların kullanılmaması, önemli
sorunlara yol açmaktadır.
Taşıma işlemi uygun vasıflı araçlarla yapılsa
bile, farklı ürünlerin aynı araçla taşınması da
önemli bir sorun kaynağıdır.

Pazarlama Aşamasındaki Sorunlar:

Ülkemizde yaş meyve-sebze ihracatında, 1968 yılında yayımlanan 1168 sayılı tebliğ bir dönüm noktası olmuştur. Bu tebliğ ile yaş meyve-sebze dış ticaretinin teşvik kapsamına alınmış olması, pazarlama şirketlerinin doğuşuna yol açmıştır.
Bu bağlamda 4 tane ana şirket kurulmuştur: Egemaş (İzmir), Martaş (Bursa), Tüdaş (Mersin), Frintaş
Bu şirketlerin devreye girmesi ile yaş meyve-sebze ihracatında sıçrama yapılmıştır. İlk pazarlarımız komşularımızdan oluşmuştur. Zamanla Avrupa pazarlarına da girilmiştir.
Pazarlama aşamasındaki en önemli sorun,
firmalarımız arasındaki gereksiz ve şiddetli
rekabettir.
Tür çeşitliliğinin yetersiz oluşundan dolayı, arz
sürekliliği sağlanamamaktadır.
Pazar konumundaki bazı ülkelerde, mesela
Rusya'da, piyasalar oturmadığı, firmalar
kurumsallaşmadığı için, önemli sorunlar
yaşanmaktadır. Bu durumun önüne geçebilmek
için, sağlam bir finansal sistemin kurulması
gerekmektedir.
Büyük sermayenin ya da uluslar arası
sermayenin, ülkemiz tarım sektöründe yatırım
yapmaları özendirilmelidir.
Tarımsal teşviklerin verilmesinde, pazarlama
şirketleri ihmal edilmemelidir.
Dış ticaret şirketleri desteklenmelidir.
Rakip ülkelerin üretim ve dış ticaret politikaları
yakından takip edilmelidir.
Aynı şekilde pazar konumunda olan ülkelerin
dış ticaret politikaları da yakın izlemeye alınmalıdır.
Pazar ve rakip konumunda olan ülkelerin politikalarının takip edebilmek için bir ticari istihbarat birimi oluşturulmalıdır. Burada toplanan bilgiler uzmanlarca değerlendirildikten sonra, üreticilerimize ve ihracatçılarımıza gerekli öneriler bu birim tarafından yapılmalıdır.
Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği gibi uluslar arası kuruluşlarla yapılan anlaşmaların, meyve-sebze sektörünü nasıl etkileyeceği konusunda ilgili kesimler bilgilendirilmelidir. Geniş pazarlama ağına, yeterli sermayeye ve bilgi birikimine sahip yabancı firmaların ülkemizde yatırım yapmaları ya da yerli firmalarla ortaklıklar tesis etmeleri teşvik edilmelidir.

Sonuç:

Ülkemizde meyve-sebze sektörünün gelişmesi hepimizin ortak arzusudur. Bu gelişmenin sağlanabilmesi için öncelikle hedeflerimizin belirlenmesi, bu hedeflere ulaşma konusunda var olan engellerin tespit edilmesi ve bu engellerin nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda çözüm yolları üretilmesi gerekmektedir.
Bunlar yapıldığı taktirde, meyve-sebze sektörümüz, iç ve dış talebe cevap verecek, üreticilerin yüzünü güldürecek bir üretim yapısına kavuşacaktır. Bu konuda herkese önemli görevlerdüşmektedir. Özellikle TOBB'un bu konuda aktif rol oynaması gerekmektedir. TOBB, bu konuda Tarım Kurulunu1 oluşturarak ilk adımı atmıştır. Ancak bu daha işin daha başlangıç noktasıdır.
Bu kurula bağlı alt komitelerin raporlarını hazırlaması, raporlarda dile getirilen çözüm önerilerinin hayata geçirilmesi ile birlikte önemli ölçüde mesafe alınmış olacaktır. TOBB diğer kurum ve kuruluşlardan farklı olarak, sadece raporlar hazırlamakla yetinmemelidir. Bu raporlarda ifade edilen konularda bizzat kendisi inisiyatif almaktan çekinmemelidir. TOBB bu şekilde, bir lokomotif rolü oynamaya başlayacaktır. Bunu yapmaya başladığında ise en önemli fonksiyonlarından birisini yerine getirmiş olacaktır.

Copyright©1996-2000 Cine-Tarım A.Ş. Her hakkı saklıdır.
Cine-Tarım A.Ş.'nin yazılı izni olmaksızın hiçbir yazılı ve görsel malzeme kısmen ya da bütünüyle kullanılamaz.