SEKTÖREL

 

Adana tahıl üreticileri birliği (ATB) kuruldu.


CİNE TARIM dergisinin özellikle son sayılarında sık sık "TARIM PAYDAŞLARI" terimini okumakta ve okumakla birlikte bu kısacık sözcüklerden etkilenmekte,içeriğinin nedenli kapsamlı ve anlamlı olduğunu ve bu kapsam içerisinde ne kadar büyük bir zincirin oluştuğunu bir başka şekilde, kısacık ifade edilemeyece-ğinden yazıma böyle başladım.

Aslında yazımın başlangıcında Adana Tahıl Birliği'nin misyonu, vizyonu, amaçları, Avrupa Birliği, IMF, Dünya Bankası ve ülke tarımının 21.yüzyıla taşıyacak tarım politikaları diye başlayacaktım fakat dedim ya Tarım Paydaşları terimi çok şeyi ifade ediyor.Bu uzun zincir Tarımsal üretim, Gıda sanayi, Tedarik sektörü(ilaç, gübre sanayi,tohum firmaları…), ilgili kamu kurumları, meslek örgütleri, üniversiteler, gönüllü kuruluşlar ve milyonlarca tüketiciyi kapsayan büyük bir ağdan oluşmak-tadır.

Birbirine bu kadar bağlı olan dev sektörün bölünmüşlüğü ve birikmiş sorunların yol açtığı etki ve verim kaybından söz etmemek mümkün değil. Bölünmüşlük, iletişimsizlik beklide Tarım Paydaşlarının en büyük handikaplarından biri. Örneğin Kamu tarafından yetki ağırlıklı olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nda gözükse de yetkiler Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatına ve hatta Başbakanlığa bağlı kuruluşlar ile devlet bakanlıklarına bağlı kuruluşlar arasında dağılmış, karmaşalar yumağı oluşmuştur. Şeker yasası buna en güzel örnektir. Bir tarafı düzeltilirken, diğer tarafı bozulmaktadır Bu yasa şeker üretimini devlet politikası olmaktan çıkarmış, piyasa koşullarını geçerli kılacak AB standartlarında bir şeker rejiminin esasını oluşturmaktadır. Bir başka deyişle, Mısır ürününden elde edilen nişasta bazlı tatlandırıcılara kota konup Mısır üretici-sinin pazarı daraltılmış, üreticinin biraz olsun soluk aldığı ayakta kalmasını sağlayan üretimi katledilmiştir. Kamudaki bölünmüşlüğün cezasının faturası bizlere çıkmıştır.

Bölünmüşlük, iletişimsizlik kamuda varda en büyük paydaş biz üreticilerde yok mu? Deniyor ki, lobi çalışması yapın, üretici hakkını aramıyor. Bunu siyasetçisi de biliyor, bürokratı da. Kararlar sürekli sizlerin aleyhine çıkıyor. Doğrudur. Ziraat odaları yasası yıllardan beri revize edilerek çıkarılmamıştır. Sulama birliklerinin doğru dürüst yasası bile yok. Alel acele 1580 sayılı belediyeler yasası ile kurulmuştur.

Avrupa Birliğine uyum politikaları çerçevesinde ve zorunlu olan ürün bazında üretici birlikleri yasası uzun süredir bekletilmiş bir türlü yasa TBMM'ne getirilememiştir. Bütün bu olumsuz-luklara rağmen sevindirici olan şudur ki, Çukurova çiftçisi her konuda olduğu gibi bu konuda da başı çekmiştir. Nasıl ataları 1930'lu yıllarında Türkiye'nin ilk ve köklü üretici örgütlerinden biri olan Adana Çiftçi Birliği'ni kurmuşsa, bugünde AB normlarında örgütlenmeye başlamış Turunçgil, Soya , zeytin ve tahıl üretici birliklerini kurmuş atalarına yaraşır evlatlar olmuşlardır. Türkiye'ye örnek model oluşturmuşlardır.

Tüm üreticiler Türkiye'de siyasetten uzak, bağımsız, birbirleriyle iletişimi olan finansal kaynaklara sahip, tek başlarına yapama-yacakları veya birlikte yapmalarına yarar bulunan işleri en iyi biçimde yapmak ve ekonomik fayda üretmek üzere sosyal dayanış-ma ile GÜÇLERİNİ bir araya getiren üretici birliklerine kavuşmalıdırlar.

Tüm Çukurova tahıl üreticisi paydaşlarını bu birliğe davet eder ve katkılarını bekleriz.


ADANA TAHIL BİRLİĞİ'NİN
BUĞDAY RAPORU

Bir hikaye vardır. Derler ki, çiftçinin karnını yarmışlar karnından hep bir dahaki sene, bir dahaki seneler dökülmüş. Latife bir yana Çukurova'da hasat bundan bir ay önce bu zamanlar tamamlanmıştı. Önceleri üreticiler rekolte sonrada fiyatlardan memnun umutlu birbirleriyle espiri yapacak kadar şevk içerisinde idi. Çünkü serbest piyasa koşulları oluşmuş fiyatlar(250 ile 265.000 TL) doğal olması gere-ken şekilde oluşmaya başlamış üzerine bir on bin, yirmi bin daha koyacak beklentisi varken, devlet bu sene fiyat açıklamayacak TMO kendi alacağı buğdayın fiyatını kendi belirleyecek uygulaması birden bire piyasayı allak bullak etti. Fiyatlar yükseleceğine tepe taklak aşağı çekildi. Üretici maliyetinin altında ürününü satmak durumunda kaldı. Her zaman olduğu gibi yine söylevler, kahırlar, beyanatlar, hayal kırıklıkları… Bu yıllardan beri böyle süre gelmiş. Olan bizlere oluyor.

Böyle gitmemeli. Üretici kendi problemine kendi sorununu kendi sahip çıkmalıdır. Damdan düşenin halinden damdan düşen bilir misali ile hep birlikte taşın altına elini sokmalı. Kurulan Tahıl Üretici Birliğine üye olarak birimizin menfaati hepimizin menfaati anlayışını benim-seyerek aynı sesten konuşmalıdır. Başka çaresi yok beyler! Bizler ne yapabiliriz ki düşün-cesi piyasa da çok hakim. Çok şeyler yapabiliriz. Hatırlayınız ki, bir zamanlar iktidar olan sanayi-cinin, rantiyecinin çok tuttuğu, tarımı ilkellik köylülük kabul eden "tarımla hiçbir ülke kalkınmamıştır, kalkınma ancak sanayi ile olur" diyen kişileri kırsal kesimin oyları al aşağı etmiştir. Bu bir örnektir. Nüfus olarak işçiden de, memurdan da çoğunluktayız. Yeter ki bir araya gelmesini, güç olmasını becerebilelim. Emeği-miz alın terimiz yerde kalmasın, bunun için öncelikle dersimizi iyi çalışmalıyız. Ne olduğu da buğday bu durumlara düştü. İşte Adana Tahıl Birliği (A.T.B) kurucu üyeleri ilk raporunu hazırladı. Ev ödevini yaptı. Bu işler nasıl oluyor. Bilelim ki sorunlarımızın üzerine bilinçli gidelim. Bunları madde madde belirteceğiz.

1. Antidamping yasası olmadığından dış dünya ekonomilerinden ülkemize TEŞVİKLİ + DAMPİNG FİYATLA(maliyetin altında, ucuzlatılmış fiyatla) buğday ithalatı yapılmaktadır. Bunun yarattığı hasat döneminde yani ARZIN yoğun olduğu zamanda HAKSIZ REKABETLE fiyatlar suni olarak düşüyor. Fiyatlar söz konusu haksız rekabet ortamında suni olarak düştüğünden çiftçide hasat döneminde üretiminde ÜRETİM MALİYETİNİN ALTINDA ürünü satıp ZARAR geliyor. Bu olumsuz tablo tarımda tarımın sürdürülebilirlik vasfını zedeliyor. Ertesi yıl çiftçi bu nedenle zarar ettiği için tarım sektörüne ve tarımsal faaliyetleri içinde gerekli girdileri yeterince ve tekniğine uygun miktarda temin edip kullanamıyor. Bunun sonucunda da ülkede önce ürünün kalitesi sonrada rekoltesi düşüyor. Tarım kaynaklarımızı, bu işe yatırdığımız finansman kaynaklarımızı ve teşebbüs gücü kaynaklarınızı İSRAF ediyoruz. Oysa ülkemizin israf edilecek zamanı ve kaynağı yoktur. Bu olumsuzluk ülkede ekonomik , sosyal ve neticesinde siyasal hayatı olumsuz etkiliyor. Ülke talebi yerli arz ile karşılanamayıp, reel ekonominin devre dışı kalmasından oluşan eksiklik nedeniyle ülkemizde ekonomik dengeler bozup enflasyon artışına ve olumsuz ekonomik olaylara sebebiyet veriyor. Ekonomi-mizde reel sektörün üretim eksikliğinden doğan kazancın yerini rantiye, döviz, tahvil vs. gibi kağıt ekonomileri ile doldurulmak istenmesi hassas olan dengelerimizi alt üst edip hak etmediğimiz ağır faturaları milletçe ödemek zorunda kalıyoruz. Ülkemiz tükettiklerini ürete-bilecek tarımsal güce sahiptir. Tarımsal üretim dünyanın ve ülkenin talep ettiği kalitede ve rekoltede üretilmesi için çiftçinin ve tarımın güçlendirilmesi gerekmektedir.

2. Ülke ithalatın da önemli bir hususta dış ülkelerden hiçbir kaide ve kurula uymayan ZAMANINDA alınamayan tedbirler sonucu ülkenin ihtiyacından fazla MİKTARDA ürünün ülkeye zamansız girişidir. Bunun için bütün dünya ülkelerin yaptığı gibi bir "İTHAL TAKVİMİ KAVRAMI" çerçevesinde ithal tarım ürünlerinin ülkeye girişini sağlamak "İTHAL TAKVİMİ" ülkenin ihtiyaç duyduğu ürünlerin en az yerli üretim kalitesinde olmak kaydıyla ülkenin ihtiyaç miktarı kadar hasat dönemlerinin dışında ithalatına müsaade eden KALICI bir rejimidir. Hükümet kalıcı karar alacak çağdaş mekaniz-malara sahip olmadığından alınan tedbirler ve kararlar gecikiyor bu nedenle yanlış ve yanlı
uygulamalar yapılabiliniyor.

3. TMO'nin görevi önemli ve stratejik olan hububatın piyasa dengelerini sağlayıcı ve koruyucu ROL oynamasıdır. Yoksa eskiden olduğu gibi yüksek faizlerle ve altından kalkınmaz finans yüküyle mübaya için para temin edip hükümetlerin siyasi tercihlerine göre ilan ettiği politik ve keyfi fiyatlarla hububat mübayası yapması değildir. Hükümetlerin görevi hububatın fiyatına yukarıda arz ettiğimiz nedenlerden dolayı ve yeniden piyasa dengeleri tesis ederek yapılanma ortaya koymadan gerçek piyasa değerinin altında, üretim girdi maliyetlerinden düşük öngörülen enflasyon oranında hububatı fiyatlandırıp çiftçinin cebinden ve tarım sektöründen diğer bilumum kamu ve özel kesimlere tarımın kazancını aktarmak hiç değildir. Ülkemizde öngörülen enflasyon artış oranı gerçek enflasyon oranı ile hiçbir zaman uyuşmamıştır.

Bu nedenle bu zihniyet ile tarım ürünlerinin fiyatlandırılması sonucunda hayali hedefler verildiği için piyasadaki gerçekler çiftçiyi ezip geçmektir. Kısa bir deyişle, çitçi pahalı üretip bu sebepten dolayı ucuza satmak zorunda bırakılmıştır. Ülkemizde üretilen diğer tarımsal ürünlerde örneğin yaş meyve ve sebzelerde vs. gibi nasıl fiyatlar serbest piyasa koşullarında arz ve talebe göre oluşuyorsa, aynı şekilde hububat fiyatı da oluşması temin edecek tedbirler alınmalıdır. Bunlar yukarıda arz ettiğimiz gibi hububat piyasasındaki olumsuz koşulları ve haksız rekabet uygulamalarının nedenlerini ortadan kaldırıp normal piyasa koşullarını sağlayacak kararlar alıp satım dengelerini temin edip devamlılığı sağlayacak yasalara ülkemizin bir an önce kavuşmasıdır. TMO bu piyasadan çekilmelidir. TMO yukarıda arz ettiğimiz gibi yalnızca mübaya yapan değil dengeleri tesisi eden bir kurum olmalıdır. Ancak bu yıl yaptığı uygulama ülke üretim ekonomisi gerçeği ile bağdaşmamaktadır. Çukurova' da ve ilimizde serbest piyasada oluşan fiyatın aksine düşük fiyat açıklaması ekonominin temel kriterlerine de aykırıdır.



 


BU HABERLE İLGİLİ DİĞER GELİşMELER

Kendinizi Mail listemize ekleyin sitemiz ve sektörle ilgili gelişmelerden sizide haberdar edelim.

 

SEKTÖREL


>> Domates=Karpuz=30.000 TL

>> ATB Kuruldu

>>
Tarım arazilerimiz bölünüyor

>> Kimyasal gübreler ve toprak

>> Sözleşmeli tarımda yeni dönem.

>>
Feijoa meyvesi




 

ANA SAYFAYA DÖN
 


Copyright©1996-2000 Cine-Tarım A.Ş. Her hakkı saklıdır.
Cine-Tarım A.Ş.'nin yazılı izni olmaksızın hiçbir yazılı ve görsel malzeme kısmen ya da bütünüyle kullanılamaz.