ARAŞTIRMA

Zihni Derin’ in bir ömür süren mücadelesiyle

Bir bardak çayın 75 yıllık hikayesi

Sabahları kahvaltı masaları ne kadar zengin yiyeceklerle dolu olursa olsun, eksikliği en fazla hissedilen ya da o gelmeden yemeye başlanmayan ana malzemelerden birisi ekmekse, bir diğeri de kesinlikle çaydır Türk insanı için. Kimi zaman rengini veya kokusunu beğenmeyip, iyi dem tutmamış diyerek burun kıvırsak da, gün boyu 8-10 kez ince belli cam bardaklara adeta sarılarak bu sihirli içeceği midelere yuvarlamadan duramayız. Kaynar suyun sıcaklığı bile vız gelir, çayın ağızlar içindeki yolculuğa başlamasına.

Sanki asırlar ötesine uzanan bir beslenme geleneğinin alışkanlığıdır, damaklarımızı esir eden çay tutkusu. Oysa bir çok tarım ürünü gibi çayın ülkemizdeki serüveni de çok eski tarihlere gitmez. Belki sadece tüketim amacıyla hazır halde dışardan getirtilmesi biraz daha eskilere dayanabilir ama ülkemizde yerli üretime geçilmesi ve kullanımının yaygınlaşması topu topu 70-80 yıllık bir süre içerisinde gerçekleşmiştir.

Çay aslında bir Uzakdoğu bitkisidir. Bazı Çin efsaneleri, bu bitkinin günümüzden 4000-4500 yıl öncesinde bile içecek olarak kullanıldığından söz etmekte. 6. yüzyılda Japonya’ya, daha sonraları Birmanya’ya ve Hindistan’a yayılmışsa da, çay bitkisinin Avrupa ve Amerika’ya geçişi çok sonraları, 17. ya da 18. yüzyılda olmuş. Bir İngiliz düşesinin saat 5 çayını moda edişi 1840’da, sıcak havanın etkisiyle soğutularak buzlu çay şeklinde tüketime sunulması ise ABD’de 1904 yılı St.Louis Dünya Fuarı’nda gerçekleştirilince, çayın yaygınlaşmasına ve değişik biçimlerde tüketilmesine yol açılmış olur.

Çay bitkisi, sürekli yeşil kalan, bodur tipli bir bitkidir. Ilıman iklimi, bol yağışı ve asidik toprakları seven bir bitki olarak çay, Doğu Karadeniz Bölgesi için en uygun bitki türüdür. Yetişme süresince en az 1000 mm. yağış, en az % 70 nem ve düşük güneşlenme süresi ister. 35° C’ nin üstü ve – 8° C’ nin altı sıcaklıklardan ve aşırı rüzgardan olumsuz etkilendiği bilimsel bir gerçektir. Rize kıyıları da bu iklim değerlerine yakın bir özelliktedir. Topraklarında kireç miktarı çok azdır ve günlük güneşlenme süresi 4-4.5 saattir. Ilık iklim ve % 78’lik nem yanında, 2400 mm. civarındaki yıllık yağış sahip olan bu bölge, çay için ideal bir ekim alanı oluşturur.

Çok yıllık olan çay bitkisi, dikimden sonra 4-5 yıl içinde ürün vermeye başlar. Verimi 40-50 yaşına kadar sürekli artar. Meyilli arazilerde sekiler oluşturularak düzenlenen bahçelerin eğimi % 50’ yi geçmemelidir. Normal şartlarda 5-10 metreyi bulan boyu budamalarla 1-1.5 m. civarında tutulur. Tohum ya da çelikle üretilir ve körpe filizlerin çoğalması için sıkça budanır.

Hazırlama tekniğine göre kara ve yeşil çay olarak iki tipi vardır. Dünya üretiminin % 80’ini oluşturan kara çay, toplanan yaprakların soldurma, kıvırma, mayalandırma, kurutma ve paketleme aşamalarından geçerek iki günlük bir uğraştan sonra hazır hale gelir. Geçmişte devlet kurumu olarak sadece Çaykur’ un sürdürdüğü çay işletmeciliği son 10-15 yılda devreye giren çok sayıdaki özel sektör çay fabrikalarının da etkisiyle, tüketim biçimlerinde çeşitliliğe yol açmıştır. Çiçek çayı ya da değişik aromalardaki çaylardan, bardaklık poşet çaylara kadar değişik seçeneklerin varlığı, kısa zamanda alınan yolun başarısını göstermektedir.

Ülkemizdeki ilk çay tarımı girişimleri 1888 yılında, Ticaret Nazırlığınca Japonya’dan getirtilen fidanların Bursa’da dikilmesiyle başlatılmış ancak iklim ve toprak şartları uygun olmadığından başarılı olunamamış. Bir süre sonra Kafkasya’ya giden Karadenizli işçilerin dönerken getirdikleri çay fidanlarını kendi bahçelerine dikmeleriyle çay tarımının yeni macerası da başlamış olur.

İstanbul Halkalı’daki Yüksek Ziraat Okulu’nun bu dönemden itibaren çayla ilgili olumlu girişimleri bu bitkinin kaderini değiştirir adeta. Okul müdürü Ali Rıza Erten bey, bir Gürcistan ziyareti sonunda Batum’da yetişen çayın aynı iklim koşullarındaki Rize’de de yetişebileceğini düşünerek 1921-24 yılları arasında bazı dergi ve kitaplarda bu görüşlerini açıklar

Aynı dönemde, savaşlar nedeniyle ekonomik zorluklar ve yoğun işsizlik sorunlarına muhatap olan Doğu Karadeniz halkının sıkıntılarını çözmek üzere, zamanın hükümetince görevlendirilen bir teknik heyetin o bölgeye gidişi, çok geçmeden bölgenin kaderini değiştiren faktör olur. O heyetin üyelerinden birisi de Zihni Derin’dir. Uygun zamanda uygun yerde bulunan bir idealisttir o.

1880 yılında Muğla’da doğan Zihni Derin, 1904’de Halkalı Yüksek Ziraat Okulunu bitirmiş, 4 yıl kadar orman mühendisliği ve 10 yıl da öğretmenlik yaptıktan sonra 1920 yılında Ankara’da İktisat Vekaletine bağlı olarak Ziraat Umum Müdürlüğü görevine getirilmiştir. İşte bu görevdeyken katıldığı bir heyetle birlikte Doğu Karadeniz illerine gidişi, ileriki yıllarda çizeceği mücadeleli yolun başlangıcı olur.

Bu gezinin ardından, iklim ve toprak yapısının çay ya da turunçgil üretimine uygun olduğu kanısına vararak bu konuda yoğun çalışmalar yapmaya başlar. 1924’de Batum’a giderek incelemeler yapar. Dönerken yanında çay fidanı ve tohumları da getirir. Aynı yıl Rize’de çay, fındık ve turunçgil üretimiyle ilgili özel bir kanun çıkarılır ve Rize’de bir Çay Araştırma Enstitüsü kurulur. Zihni Derin’de bu enstitünün kurucu müdürü olur. Bir çok deneme yürütülür o dönemde ve halk arasında artık Zihni hoca adıyla anılır olur. Çoğaltılıp halka dağıtılan fidanlar ne yazık ki fazla rağbet görmez ve devletin ilgisi de kısa sürünce, 1924-27 yılları arasındaki yoğun çabalar yetersiz kalır.

Sonraki 10 yıl boyunca tekrar öğretmenlik mesleğine döner. Öğretmen arkadaşlarının anılarına göre; bu dönemde bile her kır gezisinden cepler dolusu bitki örnekleriyle döner ve laboratuarda incelemeler yapar. Pancardan şeker çıkarır, çeşitli yağlardan da sabun. 1936’da eski meslek aşkı depreşir ve Edirne’de tarım danışmanlığı yapar. 1938 yılında ise onu Tarım Bakanlığının Çay Organizatörü olarak görürüz. 1945 yılındaki emekliliğine kadar çay üretiminin yaygınlaşması için ısrarlı ve yorucu bir çabanın içinde bulunur. Öyle ki, emeklilikten sonraki 5-6 yıl boyunca da özel bir ücretle aynı görevini sürdürür. 1940’da çıkarılan yeni bir kanunla çay üreticilerine kredi desteği verilir ve ürünün devlet tarafından alınma garantisi getirilir. Bu özendirici tedbirler yararlı olur ve yörede çay tarımı yaygınlaşır.

O, bu çalışmalar içinde boğuşup dururken, kendisinden 30 yaş daha genç olan bir meslektaşı da onunla aynı kader yolunda buluşur. Bu gencin adı da Asım Zihnioğlu’dur. 1927’de İzmir Ziraat Okulunu bitirir ve Uşak Şeker Fabrikasında göreve başlar. 6 yıl sonra Giresun’da fındık tarımıyla ilgili çalışmaların içinde bulur kendisini. Fındık türleriyle ilgili denemeler yapar ve özellikle o günlerde hasat sonrası hemen depolanan ürünün çürümesini önlemek için, yörede pek bilinmeyen harman işlemini gündeme getirerek çiftçilere öğretmeye başlar. Bunun için 35-40 kişilik ekiplerle köylerde fındık harmanları organize edilir.

Giresun’da bir Fındık Araştırma İstasyonu kuruluşunu gerçekleştirdikten kısa bir süre sonra, 1938’de Rize’deki Çay Enstitüsüne atanır ve Zihni Derin’le birlikte ortak çalışmalar yaparlar. Rize çayının içeriğindeki maddeler bakımından diğer ülke çaylarından daha kaliteli olduğunu laboratuar çalışmaları sonunda anlarlar. İklim ve toprak yapısı çay tarımı için oldukça uygundur. 1947’de ilk çay fabrikası kurulur ve sonraki yıllarda gelişen çay alanlarıyla Rize, çayın vazgeçilmez yetişme alanı olur. Bunda en büyük pay Zihni ve Asım beylerindir. 1950’ye gelindiğinde 30 bin dekarlık alan çay bahçesine dönüşmüştür artık. 1965’de 65 bin dekar ve 1975’de ise 345 bin dekara yükselen çay alanları ülke ihtiyacını karşılayacak bir düzeyi göstermektedir. Bugün için 700-750 bin dekardan 600 bin tonluk çay üretimi söz konusudur.

Zihni hoca artık herkes tarafından çay tarımının önderi olarak kabul edilir ve Karadeniz Bölgesinde çaycılığın yerleştirilmesi amacıyla sarf ettiği 40 yıllık çabanın karşılığında, 1964 yılında Rize’de yapılan “ Çay’ın 40. Yılı ” törenlerine mücadele arkadaşı Asım Zihnioğlu ile birlikte onur konuğu olarak çağrılır. Bu toplantıya katılmak üzere Rize’ye giderken üzücü bir trafik kazası geçirir ve sağlığı bir daha düzelemeden ertesi yıl Ankara’da vefat eder. 1969 yılında TÜBİTAK bu değerli mücadele adamına bir Hizmet Ödülü vererek adını ölümsüzleştirir. Aynı ödül Asım beye de 1983 yılında verilir. Onlar, bir ideal uğruna ömürlerinin kırkar yılını feda ederler ama karşılığında gurur dolu bir başarı öyküsünün kahramanları olarak taçlandırılırlar.

Bugün sıcacık odalarımızda oturup, dumanı tüten tavşan kanı çaylarımızı rahat rahat içebiliyorsak; bunu biraz da, adeta bir ürünü yoktan var eden idealist insanların bükülme bilmeyen hırs ve çalışma temposuna borçlu olduğumuzu ara sıra hatırlamamız lazım. Mücadeleci ve idealist insanların da, hayırla anılmak ve örnek alınmak dışında fazla bir beklentileri olamaz zaten.


BU HABERLE İLGİLİ DİĞER GELİŞMELER

Haber listemize üye olup tarım sektöründeki haberlere, geliştirici herkese açık tartışma platfomlarına katılabilirsiniz.
.
Mail adresinizi sol aşağıya yazın ve "Listeye Gir" butonuna tıklayın.
Karşınıza gelecek sayfadaki formu eksiksiz doldurun.

Powered by ListBot

ARAŞTIRMA

>> Birinci Köy ve Ziraat Kalkınma
>> Kongresi / Ankara 1938

>> Araştırmacı gözüyle / Bir bardak
>> çayın 75 yıllık hikayesi
>> A. Nedim NAZLICAN





 
ANA SAYFAYA DÖN
 


A. Nedim Nazlıcan
Ziraat Yüksek Mühendisi
 

Sabahları kahvaltı masaları ne kadar zengin yiyeceklerle dolu olursa olsun, eksikliği en fazla hissedilen ya da o gelmeden yemeye başlanmayan ana malzemelerden birisi ekmekse, bir diğeri de kesinlikle çaydır Türk insanı için. Kimi zaman rengini veya kokusunu beğenmeyip, iyi dem tutmamış diyerek burun kıvırsak da, gün boyu 8-10 kez ince belli cam bardaklara adeta sarılarak bu sihirli içeceği midelere yuvarlamadan duramayız. Kaynar suyun sıcaklığı bile vız gelir, çayın ağızlar içindeki yolculuğa başlamasına.

 
Copyright©1996-2000 Cine-Tarım A.Ş. Her hakkı saklıdır. Cine-Tarım A.Ş.'nin yazılı izni olmaksızın hiçbir yazılı ve görsel malzeme kısmen ya da bütünüyle kullanılamaz.