CİNE-SANAT
NEW
YORK’ TA BİR SONBAHAR
( Autumn
In New York )
ABD-2000,
100 Dak.
Yön :
Joan Chen.
Oyun :
Richard Gere, Wisnona Ryder.
New York
sosyetesinde adı hızlı çapkına çıkmış, ünlü
bir restoranın sahibi olan orta yaş kuşağındaki
Will Keane
(Richard
Gere), ayrıldığı son sevgilisinin hüznünü
bile yaşayamadan yeni bir sevgi yolculuğunun içinde
bulur kendisini. Yıllar önce aşk yaşadığı
bir kadının gencecik kızı olan Charlotte’yi
görür görmez etkilenmiştir. Bu sefer ki başkadır
artık.
Ünlü
kadın avcısı, şapka tasarımcısı kıza verdiği
uydurma bir siparişle tanışma fırsatı yaratır
ve gerisi gelir. Birlikte dansa gitme daveti yeni
bir birlikteliğin başlangıcı olur. Sonunda, geçici
olduğu sanılan bir hoşlanma duygusu yerini müthiş
bir aşka bırakır. İki kattan fazla yaş farkının
bulunması bile onları dizginleyemez. Ne yazık
ki kız kalp hastasıdır ve gittikçe büyüyen
bir tümör, bir yıldan kısa bir yaşam süresi
bırakmıştır ona.
Huyundan
kolayca vazgeçemeyen çapkın Will’in bir
partide kendisini aldattığını öğrenince herşeyi
bitiren kız, adamın uzun uğraşları sonunda
tekrar birlikte olmaya karar verir ve hem kötüleşen
sağlığıyla, hem de yaşlı sevgilinin tempolu
yaşamıyla başa çıkmaya çalışır.
Günleri
sayılıdır artık ve oldukça riskli bir
ameliyetla kurtulma şansı vardır Charlotte’ın
Will, varlığından bile habersiz olduğu eski
bir maceranın ürünü olan kızının yıllar
sonra gelip kendisini bulmasıyla çetrefilleşen
hayatını bir rüzgara kaptırmıştır artık.
Tek hedefi, ülke çapında yaptığı araştırmalarla
en uygun kalp cerrahını bulup, ameliyata ikna
etmektir. Kızının da yardımıyla mucize işler
yaratan bir doktor bulur ve ilerisi için söz alır
ama noel hazırlıkları sürpriziyle sevindirmek
istediği sevgilisinin ani bayılmasıyla ameliyat
sürecine girilir. Ünlü doktordan ümitli
olsalar da, saatler sonra dışarı çıkan
doktorun kepini hırsla yere fırlatmasından çıkan
mesajla anlaşılır ki Charlotte kaybedilmiştir.
Kötü son, doğan toruna gösterilen ilginin
biberonlu görüntüleriyle yer değiştirir.
Hayat devam ediyordur ne de olsa.
1970’li
yılların ünlü aşk filmi olan Love Story’nin
yeni bir versiyonu olarak görülebilecek olan bu
sevgi filminin tek farkı sevenlerden birinin
oldukça yaşlı olması belki. Yoksa, kızın ölümcül
hastalığı ve hüzünlü veda öncesindeki koşuşturmacalar
birbirinin aynısı gibi. Sonbahar yapraklarının
sarımsı kızıllığı içindeki yürüyüş
sahnelerine kadar ...
Senaryo
sevgi ve hüznü konu alınca izleyenleri
etkileyen bir film çıkıyor haliyle ortaya ama gülmenin,
ağlamanın ya da yüzünde beliren utangaçlığın
belirtisi olan pembeliğin bu kadar yakıştığı
yüze sahip, çok az sayıdaki sanatçıdan birisi
olarak gördüğüm Winona Ryder ne kadar başarılı
ve etkileyici bir performans çizmişse; önceki
filmlerindeki fırıldak görüntülerinin
etkisinden midir nedir, Richard Gere’nin sevgi
seline kapılmış hali biraz tuhaf duruyor gibi.
Bu adama ne ciddi duruş ve olgunluk yakışıyor,
ne de monogam bir sevgi birlikteliği. Çapkınlık
ve maceracılık sahneleri için biçilmiş kaftan
olsa da, sonrası için inandırıcılıktan uzak
bir duygu veriyor insana.
Herşeye
rağmen, sonuçsuz kalan bir sevginin umut kırıntılarıyla
yetinip, hüzünlü anlarıyla hislenmeyi yeğleyecekler
için ve sevmenin her yaşta karşımıza çıkabileceği
gerçeğiyle mutlanacakların görebileceği bir
film olarak sinemaseverlere öneriyorum.
BU HABERLE İLGİLİ DİĞER
GELİŞMELER
Haber
listemize üye olup tarım sektöründeki haberlere,
geliştirici herkese açık tartışma platfomlarına
katılabilirsiniz.
.
|
Mail
adresinizi sol aşağıya yazın ve "Listeye
Gir" butonuna tıklayın. |
|
Karşınıza
gelecek sayfadaki formu eksiksiz doldurun. |
|