DOĞA-TARİH-GEZİ


Doğanın muhteşem yaratıkları

Hayvanların Dünyasında Bir Gezi

Yeryüzünün en zeki, en gelişmiş yaratığı olmasının havası ve şımarıklığı içinde, öylesine bir vurdumduymazlıkla yaşayıp gidiyor ki insanoğlu, “ben kimim, nerden gelip nereye giderim”
diye düşünmeye fırsatı olmuyor belki de. “Her şeyin hakimi benim” duygusuna kendisini öylesine
kaptırmış ki, doğanın öz evlatları olan gerçek dostlarını, uçan kaçan canlılarını hesaba katmamasının düşündürücülüğünü bile anlayamamaktadır çoğu kere.

Gökkuşağındaki tüm renkleri alıp, en canlı ve albenili haliyle bizlere tekrar sunan doğa ana, yeşilin hakim olduğu bağrında milyonlarca canlıyı misafir etmekten hiç of demiyor da, şu bencil
insanoğlunun kendi cinsine ettikleri bir yana, başka canlılara da hayat hakkı tanımaması ne egoistlik, ne aç gözlülüktür. Kefenin cebinin olmadığını
ve öbür tarafa hiçbir şeyleri götüremeyeceğini de bal gibi bildiği halde üstelik....

Nasıl düşünemez insan, tek düşünen canlı olmasıyla övünüp durduğu halde ki; bu cıvıl cıvıl sesleriyle kuşlar olmasa, her birisi muhteşem yeteneklere sahip bu sevimli hayvanlar olmasa, yalnızlık içinde bizler nasıl yaşardık? Zaman içinde evcilleştirip kölesi yaptığı zavallı hayvancıkların vebali boynundayken; kendi kaybettiği insancıl duyguları onlara transfer etmenin bedelini, haşin doğanın koynunda güçsüzlük madalyonu olarak boyunlarına astığı bu garip canlıları bunca itip kakması haksızlık değil mi ? Bu yaşam biçimini onlar mı seçti, alıştıkları ortamdan koparılıp, pasif evciller haline getirilmeyi onlar mı istedi ?

İnsan eliyle uğradıkları bu değişikliğin sıkıntıları-nı her geçen gün biraz daha şiddetli bir şekilde çekerken, az sayıdaki duyarlı yüreğin dışında büyük yığınların boşvericiliğine nasıl da feryatlar ediyorlardır kim bilir? Dilleri olsa da haykırsalar keşke !

Doğanın, tarihin ve gezi notlarının dizildiği bu sayfalarda, dikkate almayı çoğu kez unuttuğu-muz doğanın diğer aktörlerine de değinmekte yarar var. Onlar nasıl görmezden gelinebilir ki ? Her biri, her an bir köşeden o sevimli yüzlerini gösterip ruhumuza neşe katarken, bilmeden doğayı ve bizleri koruma adına da ne güzellikleri diziyorlar kolye taneleri gibi. İnsanoğlunun elinden kurtulmak için sığındıkları gizli kovuk-ları, yalçın kayalıkları, orman içlerini bir kenara bırakıp; burnumuzun dibinde debelenip duran, acıklı bakışlarıyla hassas yürekleri isyana çağı-ran dost gözler onlar.

En yırtıcısından, en zehirli sürüngenine kadar, yaşamanın mutlak gereği olan acıkma hissi beyinlerine zorunlu komutu vermedikçe başka canlılara saldırmayan hayvanlar dünyasında ortak yaşama ve geçinme duygusunu, televiz-yonlarda yayınlanan pek çok belgeselde gör-mek mümkün. Karnı doyunca, kalanını stokla-mak yerine diğer orman ahalisine bıraktığı neva-lenin cömertliğiyle kasım kasım kasılan aslan ya da kaplanların sergilediği dostluktan tilkiler, ça-kallar ya da öteki cılız kemirgenler pay kapıyor da; bunları sık sık izleyip güya dersler çıkaran insanoğlunun, yerküreyi içindekilerle birlikte yok etmeye çalışması ve beslemek bir yana onların hayat hakkını ellerinden alması, para uğruna bir çok canlının neslinin tükenmesine sebep olması ne düşündürücüdür.

En küçük sevgi hissiyle süslenmiş insan sesini duyduğunda ya da sempatiyle bakan gülen gözleri fark ettiğinde bile hemen yumuşayıp kuyruk sallamaya; başını, okşanmak üzere muhatabının ellerine doğru uzatmayı vazife bilen sevimli köpeklerin sergilediği dostluktan, o inanılmaz sadakat duygusundan hiç mi haber-dar değiliz ? Kentlerin, köylerin sokaklarında ya-ni sadece insanın olduğu yerlerde, hem de tam yanı başlarında, onlarla paylaşmaya bayıldıkları bir hayatı kabullenen kedi ve köpeklerin çoğu kere ödemek zorunda kaldıkları acı bedele is-yan eden yufka yüreklerin haykırışları yetersiz kalsa da, akıllarını yok eden sevgi ve bağlılık tut-kusunun esiri olmuş bu minik canlıların protesto bilmeyen yüreklerinden çok şeyler öğrenmemiz gerek.

Doğa kanunlarına öylesine teslim olmuş, öylesi-ne kabullenmişlerdir ki; beslenmek için birbirleri-nin nüfus artışlarını kontrol etme göreviyle de dengede tutarlar çevrelerini. Bedenlerinin her bir köşesinin herkese sadece faydası dokunur.

Onlar insanoğluna hamallık yapıp yük taşırlar, bedenlerini ve onun ürettiği değişik ürünleri vererek beslenmelerini sağlarlar, dış güzellikleri kadar ses yetenekleri ve davranışlarıyla da keyif verir eğlendirirler dostlarını. Bazısı kafese girip maymunluklarla neşelendirir, bazısı da akvar-yumlarda ruhları dinlendirir.

Atlar sırtına attı mı bir dostunu, yediği mahmuz ya da kamçı darbelerine bile ses etmeden dağ-lar aşırır, yollar geçirir, hırs kurbanlığını hıza dö-nüştürür. Acımak adlı romanında, eşeklerin ne filozof hayvanlar olduğunu anlatan R. Nuri Gün-tekin' i doğrular gibi, üstüne ne kadar yük atılırsa atılsın hızını çoğunlukla aynı tempoda tutarak, sahibinin beyninden geçen yük kapasitesini arttırma niyetini dizginlemesinden de belli ki, o sevimli yüzlerinin ardında cin gibi akılları var.

Kuşların her türlüsü çok sevimli olsa da, beden-lerinin ufaklığından mıdır bilinmez, serçeler daha bir sempatik gelir insanlara. Bitki sapları arasında kurulmuş yuvalarında günlerce yumur-talarına soba sıcaklığını veren ana serçenin, kırılan yumurtalardan çıkan evlatlarını besle-mek için yaptığı avlanma turlarının ardından her gelişinde yuvada gördüğü çırpınışlar ne kadar etkileyicidir. Bazen denk geldiğinde fotoğraf çekmek üzere yaklaştırılan makinenin siyah rengini analarına benzeterek, sonuna kadar açtıkları minik ağızlarıyla objektife hücum etme-leri az keyif verici değildir. Tüysüz, pembe bedenleriyle tir tir titredikleri esintiler arasında, günler sonra hayatta kalmayı başarıp birer ergin serçe olmayı becerdiklerinde de, sanki serçe konservatuarından mezun olmuşlar gibi bir müzik bilgisiyle gün boyu şakıyıp duracaklardır.

Fıkralara konu olmuş çalışkanlığını, üzerlerinde çalışmalar yapan bilim adamlarına da test etti-ren karıncaların hayatında; farklı besinleri farklı odacıklarda kış için depolamalarındaki dikkat-ten, her türlü afete karşı yedek çıkış yolları ayır-malarındaki tedbirciliğe, giriş kapılarına iri nöbetçiler dikip değişik gruplardan karıncaların kendi oymaklarına karışmalarını önlemek için adeta parola sorgusu yapmalarına kadar insan-oğlunun imrenip, hayrete düşeceği çok fazla şey vardır. Belki sadece çalışkanlıklarını örnek alsak bile ihya oluruz ama nerde ?

Dört ya da iki ayaklısından, kanatlısı ve yüzgeç-lisine; hayvanların dünyası başkalarına yem olmanın, kısa ömürlerini farkına bile varmadan hızla tüketmenin, dünya zevkleri diye sadece karınlarını doyurmayı bilmelerinin, kitaplarında lüks ve eğlence kavramlarının bulunmadığının, iyice incelendiğinde zekaca geri olsalar da, kas gücü yanında görme, işitme ve koku alma yetenekleriyle ne kadar güçlü bir şekilde donatılmış olduklarının ispatıyla doludur.

Sadece ses sinyallerini alarak yön tayini yapan yarasalardan kopyayla radarı ve belki arının iğnesinden hareketle aşı iğnesini bulan insan-oğlu, şimdilerde daha teknolojik gelişmeler için yine onları izlemeyi sürdürüyor; soğuk ve sıcağa karşı dayanıklılık için Tardigrad denen mikros-kopik canlının yeteneğini ölçmeye çalışıyor veya devenin susuzluğa dayanıklılığının sırla-rını çözmeye çalışıyor da; onların doğaya ihanet etmeme kurallarına boyun eğişlerinden ve keyfi olarak zarar verme dürtüsünden ne kadar uzak oluşlarından nedense etkilenmiyor, bu yönlerini örnek almıyor.

Bizler çoğu kez farkına varmasak da, çevremiz-de bizlere her türlü güzelliği sunan, bizlerin sağ-lığı için kendi bedenlerini feda eden bu canlılar, tüm güzellikleri ve sempatiklilikleriyle dünyamızı şenlendirmeye devam ediyorlar.

 E-MAIL LİSTESİ
Kendinizi Mail listemize ekleyin sitemiz ve sektörle ilgili gelişmelerden sizide haberdar edelim.
Ekle Sil
 DOĞA-TARİH-GEZİ

>> Hayvanların dünyasında bir gezi / Ahmet Nedim Nazlıcan



 
ANA SAYFAYA DÖN
 

Yazı ve Fotoğraflar;
A. Nedim NAZLICAN
Yüksek Ziraat Mühendisi

Copyright©19962000 CineTarım A.Ş. Her hakkı saklıdır.
CineTarım A.Ş.'nin yazılı izni olmaksızın hiçbir yazılı ve görsel malzeme kısmen ya da bütünüyle kullanılamaz.