DOĞA-TARİH-GEZİ


Yolların ve hasretliklerin kavuşma noktası

Köprüler

Köprüler! Anlı şanlı nehirlerin azgın suları üstün-de, iki eliyle yapıştığı kader arkadaşı yolların yüküne omuz veren dost eller; umutlara yol verip, hasretlikleri birbirine kavuşturan yufka yü-rekler kahyası; birbirinden değerli mimarisiyle yurdun gerdanına dizili anıtlar beldesi; bin yılla-rın sırdaşı köprüler. Onlar, imkansızlığa meydan okuyan kabadayılar gibi burnu havalarda dolaş-sa da, heybetli ve güç timsali harikalar diyarıdır.

Anadolu'nun yakıcı güzelliğini sergileyen nice köşesini sahiplenmek için yollara düşen Hititler' in, Romalıların ve bugüne kadar hüküm sürmüş tüm uygarlıkların izlerini taşır o inanılmaz mima-rileriyle köprüler. Üzerinden geçmiş milyonlarca canlının selamsızlığını ve kadir bilmezliğini dert etmeseler de, zamanın acımasız yıkıcılığından giderek artan bir nasiplenmenin etkisiyle, takat-siz kalıp diz çökmüş pehlivanlara benzemekte bir çoğu.

Aştığı azgın suları küçümseyen bakışları ve heybetli duruşuyla, pas vermeyen gururlu bıç-kınlar havasında sürdürdüğü ömrünün, doğanın aşındırıcılığı ve insanın umursamazlığıyla iyice törpülendiğini fark etmiş de, insaf duasına çık-mış onurlu fukaralar gibi sonlarını kabulleniş içindeler sanki. Belki, yorgun düşmüş ayakları-nın temeline biraz dikkat edilse, yerinden çıkmış ya da düşmüş taşlarının yenilenmesiyle, daha uzun süre emekliye ayrılmadan çalışmaya devam edeceğinin sinyalini verir gibiler.

Köprülerin geçmişinin, insanlık tarihinin başlangıcına kadar uzanması şaşırtıcı olmasa gerek. Diğer canlılar, sahip oldukları atlama sıçrama yetenekleriyle yetinme durumunda kaldığından ya da baş edemedikleri doğal zorlukları aşmaya yetecek kıvrak zekaları bulunmadığından, ancak insanoğlu meydanı kapınca imkansızlıkların defteri dürülmeye başlanmış.

Belki taş devrinde, iri kayaları veya ağaç parçalarını, aşılması güç suyun veya yüksekli-ğin geçilmesinde kullanmakla en basit köprü örnekleri gündeme gelmiştir. Sonraları, göçebe hayattan yerleşik hayata geçişle birlikte, belli yerlerde sabitlenmenin etkisiyle sürekli aynı mekanlardan geçişler söz konusu olunca, tahta köprüler ve ardından da taş köprülerin yapımına girişilmiş. 1800'lerin başından itibaren dökme demir tercih edilirken, ileriki dönemlerde beton içine demir tellerinin konulmasıyla üretilen betonarme köprüler yaygınlaşmış, 20. yüzyıl içinde ise çeliğin kullanımı en yaygın köprü üretim tekniğini oluşturmuştur.

Bütün zamanların en yaman yol yapıcıları olarak bilinen Romalıların, üç kıtaya yayılmış uygarlık-larını birbirine bağlamak ve daha uzak diyarları zaptedebilmek için, 80 bin kilometreye ulaşan taş döşemeli kaliteli yollara sahip olması, köprü yapımında da büyük bir ustalık kazanmalarını sağlamıştır. 2 bin yıldır ayakta kalmış pek çok örneği günümüzde bile hala kullanılan bu harika yapılar, özellikle kemerli köprü tipinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır. Üstelik köprü ayaklarını su içinde inşa edebilmek için kullanılan ve batardo denilen suyu engelleyici ekipmanları da Romalılar bulmuş.

Tarihi gelişimleri içinde köprüler; en basit yapıdaki kirişli tiplerden, giderek daha dayanıklı ve mimari değeri yüksek tiplere, kemerli köprü-ler ve asma köprüler olarak geliştirilmişlerdir. Basitçe kayıklar üzerine kurulan geçici ahşap köprülerin özellikle askeri amaçlarla kullanı-mından da, geçen yüzyılda bazı örnekleri görü-len duba üzerinde kurulu hareketli köprüler orta-ya çıkmıştır ki, bu tip köprülerin en ünlüsü de, eskidikçe yenilenen ve günümüzde dördüncüsü kurulan Galata Köprüsü' dür.

Anadolu'nun dört bir köşesinde, çiğnenmekten yorgun düşmüş bereketli topraklardan fışkıran derelerin, ırmakların üzerinde ne çok köprü var-dır; yollarla köprüler üzerine ne çok aşk şarkısı çalınır o azgın suların çağlayışıyla. Bu sevdaya bir ödül de benden diyen ne çok mimar nikah şahitliği yapmış, birbirinden ihtişamlı köprüleri yolların koynuna yerleştirerek.

Trafik kazalarının ürkütücülüğüne rağmen, özellikle dağlık bölgelerdeki yollarda yolculuk yapmak, eşsiz doğa görüntülerini izlemek, çoğu binlerce yıldır üstünden gelip geçenlere karşılık-sız hizmet veren anlı şanlı köprüleri seyretmek, yolculuğun keyfini nasıl da arttırır, tadanlar bilir.

Ergene ırmağı üzerindeki 174 gözlü ve 1393 m. uzunluktaki tarihi Uzunköprü'nün devasa boyutu ne kadar etkileyiciyse; 1147 yılında yapılan D.Bakır-Silvan'daki ünlü Malabadi Köprüsü'nün ters V şekilli gövdesinin cazibesi ve Adana'da Ceyhan Nehri üzerinde 4. yüzyılda yapılan (1998 depreminden sonra büyük bir kıs-mı restore edilmiş olsa da) Misis Köprüsü'nün enfes görüntüsü de gözleri o derece esir edicidir.

1800 yıl önce Roma İmparatoru Septimus Severis onuruna yaptırılan Adıyaman Kahta' daki Cendere Köprüsü ve aynı dönemde Adana'da şehir içinden geçen Seyhan Nehri üzerinde yaptırılan tarihi Taşköprü'nün ne kadar eşsiz örnekler olduğu yakından incelenince daha iyi anlaşılıyor. Bugün kimisinin sular altın-da zarar görmüş ayaklarından taşlar kopmakta, kimisinin de en değerli yeri olduğu söylenen gövde ortasında altın olduğunu sanan akıllıların attığı taşların izleri acı vermekte.

Edirne'de Meriç üzerinde, 1847 yılında 2. Mahmut tarafından yaptırılan 13 ayaklı Meriç Köprüsünde seyredilen, batan güneşin kızıllığı-nı ödünç almış nehrin etkileyici görüntüsü ruhla-rı etkilerken, 1950'li yılların ortasında Güneydo-ğu'ya can veren karayoluna geçit vermek üzere Urfa-Birecik'te Fırat'ı aşmak amacıyla yaptırılan ve mimarının sal sahiplerince öldürüldüğü söy-lenen geniş kemerli köprüde durup, her yıl bir çok canı alan Fırat'ın o girdaplı acımasız suları-nın akıcılığında hayallere dalmak da ne hüzün vericidir.

Yemyeşil doğanın ortasında, aşılmaz sanılan derelere laz inadını belgeleyen ahşap ya da taştan köprülerin inanılmaz zorluktaki yapısı, bölge insanının azmi ve gücüne bağlanırken; Boğaziçi'ni 2 ayrı yerden geçen ünlü asma köprülerin 1 kilometrenin üstündeki gözleri ürküten uzunluğu ve heybeti de çağın teknolojisi adına şapka çıkartmayı gerektiriyor. Benzeri bir hayranlık verici görüntü de, birkaç yıl önce devreye giren Adana-G.Antep otoyolunda, Gavur Dağlarını çalımla geçip, aşağılardaki yemyeşil İslahiye ovasına selamlar yollayan dev viyadüklerle karşılaşıldığında yaşanıyor.

Ahşabından betonuna, demirine; kirişli ya da kemerli tipinden asma köprüsüne kadar, insanlığın hizmetinde yüzyılları yolculayan yorgun bedenler; yolları kavuşturan, sevdaların hasretliğini coşturan dost eller; tarihi ulu bedenler. Yolların kahyası, derelerin bekçisi köprüler onlar.


BU HABERLE İLGİLİ DİĞER GELİşMELER

Kendinizi Mail listemize ekleyin sitemiz ve sektörle ilgili gelişmelerden sizide haberdar edelim.

 DOĞA-TARİH-GEZİ

>> Anadolu'nun Köprüleri / Ahmet Nedim Nazlıcan




 
ANA SAYFAYA DÖN
 


 
Yazı ve Fotoğraflar;
A. Nedim NAZLICAN
Yüksek Ziraat Mühendisi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Copyright©1996-2000 Cine-Tarım A.Ş. Her hakkı saklıdır.
Cine-Tarım A.Ş.'nin yazılı izni olmaksızın hiçbir yazılı ve görsel malzeme kısmen ya da bütünüyle kullanılamaz.