DOĞA-TARİH-GEZİ


Kayıp anıtların gölgesinde bir krallar kenti


BERGAMA

Genç yaşına rağmen, yüreğine düşen fetih ateşiyle geçmedik toprak, almadık ülke bırakmayan ünlü Makedon komutan Büyük İskender'in, ilk göz ağrısı olan Ege topraklarını parsellerken önemini fark etmesine rağmen, böyle bir güzelliği ele geçirmesine yol açan Granikos savaşında yendiği Pers komutan Memnon'un dul eşi Barsine'ye bu toprakları gönül rızasıyla hediye etmeye değer buluşundaki duygusallıktan da belli ki; 2300 yıl öncesinden günümüze, cazibesiyle kralları bile etkileyen bir beldedir Bergama ve onun görkemli anıtlarla süslü tarihi yerleşimleri. Bakırçay'ın suladığı bereketli ovanın koruyuculuğuna soyunmuş Madra ve Yunt dağlarının eteklerinde nice uygarlıklar kendine hayat bulmuş ki, kızılçam ormanları ve zeytinliklerin her yeri kapladığı yörede, antik çağlardan günümüze kalan pek çok tarihi zenginliğin resmi geçidi sergilenip durmakta.

İzmir gibi büyük bir merkezin hemen yakınlarında yer almasına rağmen, sahip olduğu tarihi değerin gücünü her yıl çok sayıda yabancı turisti çekmesiyle ispatlayan kentin, tarımsal ve ticari önemi yanında, son yıllarda öne çıkmaya başlayan zengin altın yatakları nedeniyle de ülke gündeminde yoğun bir yer kapladığı bilinmektedir. İzmir'den kuzeye doğru, Balıkesir veya Çanakkale'ye giderken, 100 km. kadar ilerde, Bakırçay'ın binlerce yıldır suladığı bir ovada kurulu bulunan şirin ilçe Bergama ile karşılaşılması, sıcak bir etki uyandırıyor ziyaretçilerinde. Dar sokakların iki yanındaki, yöreye özgü mimarileriyle dikkat çeken kırmızı kiremitli evlerin, yanı başındaki bildik betonarme yapılarla kaynaşmışlığı bu tarihi dokunun değerini biraz hırpalasa da, yukarıdaki tepelerden izlemeye dalınca, ovayı kaplayan kırmızı çatı bütünlüğünün tüm ayrıntıları gizlemeye yettiğini anlıyor insan.

Önceliği tarihi tepedeki kalıntılara vererek, kıvrılan yollarla 10-15 dakikada ulaşılan Akropol'e çıkmakta fayda var. 275 metre yükseklikteki tepenin arka taraflarında yeni inşa edilen bir baraj nedeniyle, ovanın kuzey kesiminin baraj gölünün masmavi sularına terk edilmiş olması gözlere enfes bir manzara ortamını sunsa da, sular altında kalan tarihi değerlerin kaybı da yeterince üzüntü verici oluyor. Kurtarma kazılarıyla bu bölgeden çıkarılan değerli eserler, bugün Bergama Müzesi'nin duvarlarını süslemekte. Giriş yerindeki gişeden bilet alınırken, bu yöreyi tanıtan broşürlerden almakta yarar var. Öylesine geniş bir yerleşim alanı ki, buraları rehber olmadan sağlıklı bir şekilde dolaşıp tanımanın en iyi yolu, bu tür broşür ya da kitapların yardımından medet ummaktan geçiyor.

2300 yıl önce, Hellenistik Çağ'da kurulan Pergamon Krallığı'ndan ismini alan Bergama'nın ünlü Akropol'ü
çok sayıda tapınaktan, tiyatro ve kütüphane binalarıyla, stadyum ve saraylardan oluşmakta. Yukarı, orta ve aşağı kent olarak belirlenen tarihi yerleşimlerde, görülebilecek birbirinden ilginç kalıntılar mevcut. Baba oğul krallar Attalos-I, II ve III ile, Eumenes-I ve II'den oluşan 5 kralın toplam hüküm sürdüğü dönem, M.Ö: 281- 133 yılları arasındaki 150 yıl kadar olmasına rağmen, bu derece önemli ve çok sayıda yapıyı bu kısa süreye sığdırmış olmaları, Bergama Ekolü adı verilen özel heykelcilik okulunun üstün çalışmalarına borçlu olsa gerek. Onlardan sonra bu bölgeyi ele geçiren Romalıların da bu kentin zenginliğine pek çok eser kattığına şüphe yok.

Akropol'ün teraslardan oluşan farklı alanlarında yer alan önemli merkezler; girişin hemen solunda yer alan düzgün dizilmiş taş duvar kalıntılarıyla dikkat çeken Heroon denen ibadet yerleri, kral sarayları, ortada Roma İmparatoru adına yapılmış Traianus Tapınağı ve onun bazıları ayakta kalmış beyaz renkli dev mermer sütunları yanında, 200 bin civarında kitapla devrinin en ünlü kütüphanelerinden birisi olan ama daha sonraları Romalı Marcus Antonius'un sevgilisi Kleopatra'ya hediye ederek İskenderiye'ye gönderdiği Bergama Kütüphanesi'nin kalıntıları da yer almakta. Bu kitapların yazıldığı ve adını Pergamon yani Bergama kentinden alan ünlü parşömen kağıdının, o dönemden günümüze

kalan bir kağıt türü olduğunu öğrenmek de oldukça etkileyici.

Daha pek çok ilginç eser arasından sıyrılan iki yapı var ki; birisi tepenin oldukça dik bir yamacında yer alan 10 bin kişilik muhteşem tiyatro binası olup, büyük bir kısmıyla hala ayakta duruyor. Bergama'nın ayaklar altında gibi seyredilebildiği bu mekan, Akropol'ün ilçe merkezinden de en iyi görünen yapısıdır. Diğer önemli yapı ise; belki de bu mekanın en çok bilinen ama ancak temel taşları görülebilen Zeus Sunağı'dır. Antik Çağın 7 Harikasından biri olan sunak; 130 yıl önce bölgeden geçirilen bir yol nedeniyle tesadüfen burayı bulan Alman Mühendis Carl Humann'ın, 1878 yılında Osmanlı Hükümeti'nden aldığı özel izinle kazılara başlaması ve 4 yılda bulduğu eserleri Berlin'e taşımasıyla, bölge adına kaybedilmiş bir zenginlik olarak, ne yazık ki elimizden uçup gitmiş. Kral II. Eumenes tarafından, Galatlar'a karşı kazanılan savaşın hatırına yaptırılan U şekilli bu harika yapının, mermerden yapılma basamaklar üzerindeki bol sütunlu galerileri ve dış yüzeyindeki, savaşları anlatan ustalık ürünü kabartmalarıyla süslü tapınağın yerinde bugün sadece kaidesi ve aralarda üç iri ağaç bulunmakta. Minyatür bir örneği Bergama Müzesinde sergilenmekte olan Sunak, görenlerin yüreğini, orijinal yapıyı elimizden kaçırmanın üzüntüsüyle doldurmaktadır.

Bergama'da görülmesi gereken ikinci önemli tarihi alan, kente 1 km. uzaklıkta yer alan Asklepion adı verilen antik sağlık merkezidir. Yunan mitolojisinde sağlık tanrısı olarak kabul edilen Asklepios adına yaptırılan tıp merkezine uzun bir sütunlu yoldan geçilerek ulaşılıyor. Arka planda kalan Akropol tepesi ve özellikle yamaçtaki tiyatronun görünüşü buradan daha bir etkileyici görünüyor.

M.Ö 4. yüzyılda inşa edilen ve tıpla ilgili araştırmaların yapıldığı bu mekanda; ilaçlı tedavi yanında, ameliyatlar ve çamur banyoları da yapılıyor, spor ve müzikle hastaların iyileştirilmesine çalışılıyormuş. Hastalıktan kurtulanlar tapınakları ziyaret edip, para bağışı ya da onarımlara katkıda bulunma yoluyla bu dinsel ve sağlık alanının gelişmesine çaba gösteriyorlarmış. Çevrelerini sütunlu galerilerin kapladığı geniş bir meydanın içinde, şenliklerin yapıldığı 3 500 kişilik tiyatro binası, banyo havuzları ve tam ortada şifalı olduğu belirtilen bir suyun aktığı çukur alan mevcut. Hemen girişte yer alan sağlık merkezindeki odalarda, uyuma ve düş görme odaları yer almakta ve odalar arasındaki uzun tünelden hastalara su sesi dinletilerek rahatlamaları sağlanmaktaymış. Kullanılan tekniklerin şaşırtıcılığı kadar, sağlığına kavuşanların bu yapıyı daha kullanılabilir hale getirmek için çeşitli bağışlarda bulunmaları da, insanlığın her dönemdeki duygulandırıcı davranış zenginliği olarak yürekleri etkilemekte.

Bu alanda gezerken, özellikle tiyatro sahnesinde şarkı türkü söyleyen şirin Bergamalı çocukların yanık sesli fasıllarına katılmanız ve ardından da birer şekerle minik yüreklerini sevindirmeniz, ortamın havasına oldukça uygun düşecektir. Her köşesi fotoğraflamaya can attıran bu mekanda, ayaklarınıza dolanan irili ufaklı çok sayıda köpeğin, insanlara alışmış haldeki şirinliği de ruhunuzda sempati rüzgarlarının esmesine yol açabilir. Bu tarihi yapı günümüzde işlevini kaybetmiş olsa da, doğanın kucağında ruhlara verdiği bu pozitif enerjiyle asıl görevine hizmet ediyor gibi.

Bergama'daki tarihi yerleşimlerden birisi olan Kızıl Avlu ya da Serapis Tapınağı da görülebilecek ilginç yerlerden. 1800 yıl önce, Roma İmparatoru Hadrianus döneminde, mitolojideki tanrı Serapis adına yaptırılan bu tapınak, adını ve ihtişamını kırmızı tuğlalardan almakta. Üst kısımları ve yer döşemesi eskiden mermerle döşeliymiş ama tabii ki bugün onların yerinde yeller esiyor. Bizans döneminde kiliseye çevrilen yapının avlusunun altından bir kanal içinde derenin aktığı bilinmekte. Çatısı tamamen çökmüş durumdaki yüksek yapı yine de ilçenin her tarafından kolaylıkla görülebilmekte. Akropol tepesinden ilçeye bakıldığında da, rengi ve ihtişamlı yapısıyla hemen fark edilebilen bir konuma sahip.

Bergama'da gezilebilecek daha başka yerler de var şüphesiz. Ancak birbirinden uzak alanlara yayılmış olan bu tarihi değerleri kısa sürede gezmeye kalkmak oldukça yorucu oluyor. Bir çok tarihi eser de müze de sergilenmekte. Bu nedenle kısa bir müze turu yapmakta fayda var. İlk olarak 1924 yılında kurulan ve 1934'de yeni yerine taşınan Bergama Müzesinde, 3 salonda ve açık alandaki sundurmalarda çok sayıda eser yer almakta. Dönemin krallarına ve soylularına ait mermer heykeller ya da büstler, lahitler, seramik eşyalar, sikkeler ve diğer değerli süs eşyaları, eski Bergama kültürüne ait kilimler, giysiler, silahlar ve mutfak araçlarından oluşan bir etnoğrafik köşe de mevcut müzede. Ama pek çok heykel ve kabartmalar arasında birisi var ki, nasıl elimizden çıkartabilmiş olduğumuzu düşünmenin hayretiyle dolduruyor insanı ki; bu, ünlü Zeus Sunağı'nın cam korunak içerisindeki maketiydi. Bembeyaz mermerden yapılma o ihtişamlı yapının yokluğunun, Akropol'deki zenginliklerin etkisini ne kadar azalttığını da ancak bu maketi görünce anlıyor insan.

Kalan zamanda da Bergama'nın şirin evlerini ve sokaklarını dolaşmayla geçirmek gerek. Tütün, zeytin, pamuk ve susam gibi tarımsal ürünlerin yoğun olarak yetiştirildiği Bergama'nın helvaları ve özellikle kırmızı rengin hakim olduğu farklı desenleriyle tanınan halıları da ilçenin ünlü ürünleri. Önceleri Balıkesir ve Manisa'ya bağlı iken, 1875 yılında İzmir'e bağlanan Bergama, bölgenin en önemli yerleşim yerlerinden birisi konumunda bugün.
Kaplıca ve Ilıcaları ile de ünlü olan ilçenin, Dikili ve Çandarlı gibi iki deniz beldesine yakınlığı yanında, fıstık çamlarıyla kaplı Kozak Yaylasındaki gezi ve piknik alanlarıyla da her zevke hitap eden güzellikleri bünyesinde barındırmakta. Yaz sonunda yolunuz buralara düşerse, zeytin silkeleyen veya tarlada elle tütün kırıp, iğne ya da çuvaldızla tütün yapraklarını kargı iplerine dizen yorgun çiftçilerin alın terine biraz ortak olun derim. Hem farklı ama zevkli bir uğraşla biraz yorgunluk atmış olursunuz, hem de elinize biriken yapışkan katranın kaç katının sigara yoluyla damarlarınıza kene gibi yapıştığını tahmin edip, bu çağın belası tiryakilikten kendinizi kurtarma seansına gönüllü aday olursunuz.

Ne demeli ? Ovayı burnu havada izleyen mağrur komutanlar Büyük İskender'in, Eumenes ve Attalos' ların yurdunda, sağlık merkezindeki şifa arayanların kutsal sudan medet umdukları gibi, yeni umut altın madeninin peşinde pembe hayallere dalan Bergamalılara katılıp, bu güzelliklerin kıymetini iyi bilmeleri gerektiğini ve bu tarihi değerlerin bir altın madeni kadar zenginlik vaat ettiğini onlara bir güzel hatırlatmakta fayda var belki de.

 


BU HABERLE İLGİLİ DİĞER GELİşMELER

Kendinizi Mail listemize ekleyin sitemiz ve sektörle ilgili gelişmelerden sizide haberdar edelim.

 DOĞA-TARİH-GEZİ

>> Bergama / Ahmet Nedim Nazlıcan




 
ANA SAYFAYA DÖN
 


 
Yazı ve Fotoğraflar;
A. Nedim NAZLICAN
Yüksek Ziraat Mühendisi

 

Copyright©1996-2000 Cine-Tarım A.Ş. Her hakkı saklıdır.
Cine-Tarım A.Ş.'nin yazılı izni olmaksızın hiçbir yazılı ve görsel malzeme kısmen ya da bütünüyle kullanılamaz.