DOĞA-TARİH-GEZİ

Cumhuriyete ruhunu veren bozkır pınarı

BAŞKENT ANKARA

Hani; dalı ya da başağında keyif çatarken, olgunluğun isyanına dayanamayarak düştüğü kara toprağın bağrında kışı geçiren her sağlıklı tohum, baharın coşkusuyla yeni bir cana kavuşmak için çırpınıp dururken; sıcağın, nemin ve oksijenin bolluğuyla hayata merhaba dedirten uygun ortamın davetine, kabuğunu yırtan bir acelecilikle selam verip, bütün ruhunu yüklediği bir filizi yukarılara, toprağın üstüne doğru iter ve yeni bir şahlanışı sergiler ya; işte tıpkı bunun gibi, 82 yıl önce de bir milli heyecan, benzeri bir senaryoyu filme çekmişti, bozkırın tozu dumanı arasında.

Uygarlıkları peş peşe yolculayan bir coğrafyanın zaferlere alışkın insanları, tarihi yorgunluğun pençesinde kara günlere doğru çaresizce akıp giderken, bozkırdan güç alan bir taze umut ışığı, toprağı delip tüm ülke sathına dalga dalga yayılıyordu. Yağmura hasret kavruk topraklarda; evlatlarını vatanları için feda eden anaların döktüğü gözyaşlarının neme döndüğü, kurtuluş ateşinin filizlenme ısısını verdiği bir ortamda, bağımsızlık oksijeniyle ayağa kalkan bir milletin haykırışına kucağını en hararetli biçimde açan kenttir Ankara, cumhuriyete ruhunu veren bir bozkır pınarıdır.

Kurtuluş savaşına yön veren komuta merkezi olması dışında, başkent olarak da 80 yıldır ülkenin kaderini elinde tutmakta, batıya yelken açan ülke politikalarını sert rüzgarıyla sürüklemektedir. Ankara, umutları yeşerten bir idealler denizi, resmiyetin gri yüzüyle badanalı bir bürokrasi kalesi, tepeleri ele geçirmiş varoşların gecekondularıyla bir bıçkınlar şehri ve giderek yeşile boğulan gezinti alanlarıyla bir bozkır vahası gibidir. Ankara'dır o, bir devri kapayan tarih kapısı, yedi düvelin istilasına isyan bayrağı, bağımsızlık selini körükleyen bir cumhuriyet ruhudur ve bu vatanın kalbidir Ankara.

Cumhuriyeti Ankara var etmişse, cumhuriyet de bu kasaba iriliğindeki şehri var etmiştir denir ama aslında tarihin
derinliklerinden beri gördüğü ilgi, Ankara'nın konumu nedeniyle vazgeçilmezliğini göstermektedir.
Anadolu'nun en eski yerleşimlerinden birisi olan Ankara'nın bir çok yerinde, yontma taş devrinden kalma kalıntı ve alete rastlanması, Hititler zamanında Çubuk ovasına yakınlığı nedeniyle önemli bir yeri olan, yalçın kayalıklar üzerine kurulu kalesinde ilk yerleşimlere yer verilişi, tarihi önemini vurgulamaktadır. Frig kralı Midas'ın bu kentin kurucusu olduğu, Anküra denen gemi çapasını ilk bulan kişi olarak tarihe geçen Midas'ın kente de bu adı verdiği ya da Farsça da üzüm anlamına gelen Engürü adının kullanıldığı ve değişe değişe bugünkü Ankara adına ulaşıldığı tarihi kaynaklarda belirtilmektedir.

Frig, Lidya, Pers ve diğer uygarlıkların ardından, Romalılar ve Bizanslılar da bu kente gereken önemi vermiş, Romalılar Ankara'yı anakent (Metropolis) statüsünde korumuştur. Ulus - Dışkapı hattındaki, günümüze kadar ancak 2-3 duvarı ayakta kalmış olan Augustus tapınağı ve roma hamamı o dönemin önemli yapılarıdır.

Kent 1073'de Selçukluların eline geçer. Bu dönemden kalan en ilginç yapı, bugün bile ayakta duran ve Ulus - Yeni Mahalle arasında yer alan, bazalt taşlardan yapılma, yedi gözlü Akköprü' dür. Haçlı seferleriyle birkaç kez el değiştirmesine rağmen tekrar Selçukluların hakimiyetine giren Ankara, daha sonraları Osmanlı beyliğinin elindeyken, Anadolu' yu kasıp kavuran Timur'un Moğol ordusunun kaleyi kuşatması üzerine, 1402 yılında Ankara ovasında müthiş bir savaşa sahne olur. Yıldırım Bayezid yenilir ve uzun süreli bir karmaşa devri yaşanır Anadolu' da ama Osmanlı'nın kesin hakimiyetiyle 5 asırlık bir sade dönem yaşar Ankara.

1813' de 20 bin olan nüfusu 1900 yılında 32 bine ulaşır ve Osmanlı' nın son dönem-lerinde Ankara; Yozgat, Kayseri ve Kırşehir sancaklarını da içine alan bir vilayet merkezi olur. 1892' de İstanbul' dan başlayan demiryolu hattı Ankara'ya ulaşır. Böylece, zaten bir tahıl üretim bölgesi olan kentin, tarım ve diğer ekonomik faaliyetlerle gelişmesi yolu açılır. Tiftik keçisi, kedisi ve tavşanıyla ünlü kentin önemi bu dönemden sonra daha da artar.

Anadolu'nun ortasında oluşu, kurtuluş savaşında merkez rolü oynamasında etkili olur. Sivas kongresi sonunda Ankara'da karar kılınınca, Mustafa Kemal Paşa 27 Aralık 1919'da kente gelir ve 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi toplanır. Savaş yılları boyunca ülkenin ve kurtuluşun hareket merkezi olur. Cumhuriyetin ilanından hemen önce, 13 Ekim 1923' de, Malatya mebusu İsmet (İnönü) Paşa' nın önergesiyle başkent payesi verilir Ankara' ya.

Cumhuriyet ışığının tüm yurdu aydınlattığı ilk dönemlerde, kentin gelişmesi de son hızla artar. Kamuya ait devasa taş binaların yapımıyla "başkent" olmaya yaraşır bir resmiyet ve farklılık kazanır. Kentin simgesi haline gelen yapı ve tesisler arasında; 1925'de Atatürk Orman Çiftliği, 1927'de Ulus'taki ünlü Zafer anıtı, 1930'da Etnoğrafya müzesi, 1933'de Yüksek Ziraat Okulu, 1934'de Radyoevi ve Kızılay'daki Güven anıtı, 1936'da Çubuk Barajı ile Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi, 1937' de de Gar binası hizmete açılır.

Kente soluk aldıran dinlenme alanı olarak Gençlik parkı 1944'de ve yapımı 9 yıl süren Anıtkabir de 1953'de tamamlanarak açılır. 15 yıl boyunca Etnografya müzesinde tutulan Ata'nın naaşı da aynı yıl içinde yeni yerine taşınır. Bugün her biri 70-80 yaşındaki bu devasa taş yapıların, kentin tarihi dokusuna büyük anlamlar kazan-dırdığı oldukça açık. Koca koca gökdelen-lerin varlığına rağmen, sokaklarında gezi-nirken rastladığınız bu eski yapıların hatır-lattığı anıların duygusallığını ve zor günler-den taşıp gelen hüznünü hissedersiniz.

Özellikle Ulus civarı, bu tür yapıların kümelendiği alanlar olarak görenleri nostaljik anılara sevk ettirmektedir. Soluk fotoğraflarından hatırladığımız ilk meclisin
içinde dolaşırken mumya heykellerle canlandırılan ve ateşli meclis görüşme-lerinin seslendirildiği ortamı nemlenen gözlerle izleyerek, hislenmemeniz mümkün değil. İkinci Meclis binası, devlet konuk evi, Ziraat, İş ve Merkez bankala-rının tarihi binaları, yan yana birçok tiyatro binasının bulunduğu estetik yapılar zinciri ve farklı yapısıyla hemen dikkat çeken ünlü Opera binası bu civarda gezip görülebile-cek ilginç yerler. Yorgunluğu üstünüzden atmak için de, hemen yakınlardaki Gençlik parkı en iyi alternatif olarak ziyaretçilerini bekler.

Ulus'un daha yukarıların da ise; harika işçiliği ve anlamlı süslemeleriyle Zafer anıtı, eski vilayet alanında hala ayakta duran, M.S. 362 yılında roma imparatoru Julianus tarafından diktirilen 14.5 metrelik beyaz mermer sütun, arkalarda Hacı Bayram Veli camisi, daha geride tüm kenti göz altında tutar gibi izleyen tarihi Ankara kalesi gezilebilecek yerler arasında. Hitit veya Frigler'den kalma iç kalenin etrafına, 668 yılında Bizans İmparatoru 2 Constantin tarafından yaptırılan 20 kuleli surlar asırlarca kentin merkezini oluşturmuş. Bugün bile derme çatma evlerden oluşan koca bir semt halinde yaşamını sürdürüyor bu bölge.

Sadece işimiz düştüğünde uğrayacağımız bir kent değil Ankara. Tarihin ve değişik kültür faaliyetlerinin de yudum yudum içilebileceği, gezilip fotoğraflanabilecek pek çok güzelliği bünyesinde barındıran bir sanat merkezi konumundadır aynı zamanda. Ankara kalesi, Anıtkabir ve yeni yapı olarak da Atakule, kentin tamamını kuşbakışı izleme imkanı da veren yerler üstelik. Yukarılardan izlemenin keyfini çıkarabilir, geçmişimizi tekrar hatırlamak ve belki geleceğe doğru daha fazla çalışma azmiyle dolabilmek için, gönüllere ruh takviyesi alma fırsatını sunar Ankara'nın sokakları ve bozkırdan yükselen cumhuriyet ruhunu sindirir gönüllere, gözlere.

Gelecek sayı: Ankara'nın modern yüzü



 


BU HABERLE İLGİLİ DİĞER GELİşMELER

Kendinizi Mail listemize ekleyin sitemiz ve sektörle ilgili gelişmelerden sizide haberdar edelim.

 DOĞA-TARİH-GEZİ

>> Cumhuriyete ruhunu veren bozkır pınarı ANKARA




 
ANA SAYFAYA DÖN
 



 
Yazı ve Fotoğraflar;
A. Nedim NAZLICAN
Yüksek Ziraat Mühendisi

 

 
 
 
Copyright©1996-2000 Cine-Tarım A.Ş. Her hakkı saklıdır.
Cine-Tarım A.Ş.'nin yazılı izni olmaksızın hiçbir yazılı ve görsel malzeme kısmen ya da bütünüyle kullanılamaz.